Tarih boyu dünya üzerine birbirinden farklı birçok değişiklik gerçekleşmiştir. Kimi zaman yaşamı kolaylaştıran bazı buluşlar yapılmış, kimi zaman içinde bulunulan çağdan yepyeni bir çağa yelken açan büyük kırılma noktaları gerçekleşmiştir. Bu kırılmalar ile beraber toplumların dünya görüşleri, yaşam biçimleri, ekonomik yapıları gibi birçok durumun değiştiğini çok rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
İçerisinde bulunduğumuz 21.yy’a gelinceye kadar insanlık tarihinde üç önemli kırılma gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki, toplumların göçebe yaşam hayatından yerleşik yaşam hayatına geçmesine sebep olan tarım toplumuna geçiştir. Tarım ile beraber toplumlar üretim yapmaya başlamış, ticaret ön plana çıkmış, yaşanılan toprağı yurt tutma anlayışı oluşmuştur. İnsanlık tarihinin ikinci kırılma noktası yazının bulunmasıdır. İnsanlar artık yaşadıklarını, ürettiklerini, ticaretlerini, hukuklarını, özelliklerini yazmaya başlamış ve kendilerinden sonra gelecek olan toplumlara büyük bir miras bırakmışlardır. İnsanlık tarihindeki üçüncü büyük kırılma noktası ise sanayi toplumuna geçişle yaşanmıştır. Sanayi toplumuna geçişle beraber üretim miktarının artması, üretimde makineleşmenin başlaması, fabrikaların kurulması gibi insan yaşamına büyük etkiler oluşturan birçok değişim gerçekleşmiştir.
21.yy’a kadar bu üç kritik kırılma ile gelen dünyamızda, bugün içerisinde bulunduğumuz yüzyılda ise yine insanlık için büyük bir kırılma noktası ortaya çıkmıştır. Tartışmasız tüm herkes tarafından kabul edilen bu kırılma sürecinin ismi bilgi çağıdır. İçinde bulunduğumuz bilgi çağı itibariyle artık hayatın tüm noktalarında bilgi çok kritik bir hale gelmekle birlikte bilgiyi üretebilen ve bilgiye hükmedebilen her kim varsa çok daha güçlü bir hale gelmektedir.
Ben de bu yazımda bilgi çağı ile birlikte
işletmelerin sahip olduğu bilgi alt yapısının, işletmenin piyasa değerini
etkiler hale geldiğini entelektüel sermaye kavramı üzerinden açıklamaya çalışacağız.
Yazının en sonunda konumuzun çok daha iyi anlaşılması için çeşitli örnekler
vereceğim.
ENTELEKTÜEL SERMAYE NEDİR?
Tarihte ilk kez Kenneth Galbraith tarafından 1969 yılında ortaya atılan entelektüel sermaye kavramı 1990 yılından itibaren gerek akademide gerekse iş dünyasında üzerinde çalışılan, ilgi odağı bir konu olmuştur. Entelektüel sermayenin birçok kişi tarafından ilgi görmesinin sebebi şirketlerin kendileri dışındaki diğer şirketlere ciddi rekabet üstünlüğü kazandırması ve işletmeler tarafından stratejik varlık haline gelmesinden kaynaklıdır. İşletmeler tarafından bu denli kritik bir varlık olan entelektüel sermayeyi tanımlamak ise zordur. Albert Z. Zhou bu kavramının tanımlanmasının zor olmasının sebebinin kavramın hem dinamik bir yapısının bulunması hem de duyumsanamamasından kaynaklandığını ifade etmektedir.
Net
bir tanım yapılabilmesi zor olan entelektüel sermayenin birçok akademisyen ve
yönetici tarafından farklı tanımlamaları olmuştur.
1997
yılında İlk profesyonel entelektüel sermaye yöneticisi Leif Edvinsson
entelektüel sermayeyi “değere dönüşen bilgi olarak” tanımlamıştır.
Yine
aynı tarihte Fortune dergisinde
entelektüel sermaye Thomas Stewart tarafından “zenginlik yaratmak üzere
kullanıma sokulabilen entelektüel malzeme, yani bilgi, enformasyon, entelektüel
mülkiyet ve deneyim” olarak tanımlamaktadır.
Bir
başka tanım ise A. Brooking’in ortaya koyduğu tanımdır. Brooking, entelektüel
sermayeyi; “bir şirketin, defter değeri ile piyasa değeri arasındaki fark”
olarak tanımlamaktadır.
Yapılan
farklı tanımlardan hareketle entelektüel sermayeyi “bir firmaya gelecekte
rekabet avantajı sağlayan, onu diğer firmalardan ayıran, temeli bilgiye dayalı
olan patent, telif hakları gibi maddi unsurların yanı sıra, firmanın sahip
olduğu insan gücü, müşterilerle olan ilişkileri, örgütsel yapısı, şirket
kültürü gibi, işletme bilançolarında görülmeyen varlıkların bütünü” olarak
tanımlayabiliriz. (Semra KARACAER- Mehmet AYGÜN 2009)
Yapılan
tanımlarda da çok rahatlıkla gördüğümüz gibi entelektüel sermaye işletmeler
için sürdürülebilir rekabet için stratejik bir varlıktır. Bundan dolayı şirketler tarafından
entelektüel sermayenin yönetilmesi önemli bir hal almaktadır. Fakat entelektüel
sermayenin yönetilmesinde karşımıza çıkan önemli bir sıkıntı bulunmaktadır. O
da entelektüel sermayenin varlık olarak bilançoda hiçbir şekilde ifade
edilememesi ve gösterilememesidir. Bundan dolayı net bir hesaplama
yapılamamaktadır. Net bir sayısal değer
olarak ifade edemesek de bir şirketin entelektüel sermaye performansını kontrol
edebilime imkanımız vardır. Bunun için entelektüel sermayeyi oluşturan 3 unsuru
dikkate almamız gerekmektedir. Bu üç
unsur; insan sermayesi, yapısal sermaye ve müşteri sermayesidir.
İnsan sermayesi; bir şirkette bulunan
insanların bilgileri yetenekleri motivasyonları ve işletmeyi benimsemeleri
olarak ifade edilebilirken; yapısal sermaye ise bir bütün olarak işletmenin
şirkete ait olan yayınlar, teknolojiler, icatlar, sistemler vs. gibi şeylerden
oluşmaktadır. Müşteri sermayesi ise işletmenin müşterileri ile olan ilişkileri
ve bu ilişkinin gelecekte de devam edilebilir olması olarak ifade
edilebilir. Tüm bunlardan hareketle çok
rahatlıkla entelektüel sermayenin bir şirketin rekabet sağlamaktaki en önemli
faktörü olduğunu söyleyebiliriz. Bahsettiğimiz konuyu çok daha iyi ifade
edebilmek için dünyanın en büyük şirketlerinden 3 tanesine bakalım:
2004 yılında bir üniversite öğrencisi olan Mark Zuckerberg tarafından kurulmuştur. 1 milyar 350 milyon kullanıcıya ulaşmış ve dünyanın en çok ziyaret edilen ikinci sitesi olmuştur. Kurulduğu ilk yıldan bugüne Yahoo, Google, Microsoft gibi birçok şirketler Faceboook’u satın almak için büyük rakamlar teklif etmişlerdir. Bugün itibariyle Facebook’un piyasa değeri ise 575,80 milyar dolardır. Fakat Facebook’un defter değeri baktığımız zaman 89.7 milyar dolar olduğunu görürüz. Peki, Facebook’un piyasa değeri ve defter değeri arasında 480 milyar dolar gibi büyük bir farkın olmasındaki sebep nedir? Tartışmasız bu sorunun cevabı Facebook’un inanılmaz veri tabanı ve sosyal ağ gücüdür. Yani bilançoda ifade edemediğimiz fakat ciddi bir birikim ve varlık olan entelektüel sermayeden kaynaklı olduğunu çok rahatlıkla ifade edebiliriz.
Youtube, Blogger, Orkut gibi birçok şirketin sahibi olan ve dünyanın en çok tıklanan sitesi Google 1998 tarihinde kurulmuştur. Bugün geldiği noktayı ise kelimeler ile ifade etmek mümkün değildir. Öyle ki Google’nin piyasa değerine baktığımız zaman 988 milyar dolar gibi müthiş bir rakamla karşı karşıya geliyoruz. Fakat Google’nin defter değerine baktığımız zaman 120.9 milyar dolar olduğunu görürüz. Yine aynı soruyu soruyoruz Google’nin piyasa değeri ile defter değeri arasındaki 860 milyar doların üzerindeki farkı hangi hesap kalemi ile bilançoya geçireceğiz?
APPLE
Bugün birçok insanın elinde olan dünya devi bir telefon markası Apple 1976 yılında Steve Jobs tarafından kurulmuştur. Isırılmış elma ile inanılmaz bir marka büyüsü oluşturan Apple’ın bugün piyasa değeri 1.35 trilyon dolardır. Defter değeri ise 146.3 milyar dolardır. Aradaki farkı en iyi ifade edebileceğimiz şey ise tartışmasız Apple’ın güçlü entelektüel sermayesidir.
Verdiğimiz
örnekler ile entelektüel sermayenin neyi ifade ettiğini net bir şekilde açıklayabildiğimizi
düşünüyorum. Yukarıda verdiğimiz entelektüel sermayesi güçlü olan şirketlerin
tam tersi, piyasa değeri ile defter değeri eşit olan hatta piyasa değerinin
defter değerinden düşük olan yani entelektüel sermayesi çok zayıf olan
birçok şirket de söz konusudur. Bir işletmenin sürdürülebilir bir trende sahip olması için, gerek insan kaynağının ulaştığı değer gerek şirketin bir bütün olarak yapısal durumu ve özellikle müşteri
ilişkilerinde yakaladığı farklılaşma ile entelektüel
sermayesini çok daha dinamik ve güçlü hale getirmesiyle mümkün olabilecektir. Böylelikle şirketin piyasa değerinin hızla yükselmesi izlenebilecektir.
Tüm
bu anlattıklarımı en iyi özetleyen cümle: “Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir
dalgıçtır” (Mevlana) Yani şirketlerin bu bilgi çağındaki bilgi denizinde bu
bilgileri yakalamak için çaba gösteren birer dalgıç olmaları gerekir.