Öncelikle amfiweb.net’e teşekkür ediyorum, İFMED (İ.Ü. İşletme Fakültesi Mezunlar Derneği) Genel Sekreteri şapkamla yazdığım bu yazıya içeriklerinde yer verecekleri için.
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi 11 Nisan 1968 yılında Türkiye’nin ilk İşletme Fakültesi olarak kuruldu. 50. Yılımızı henüz kutladık ve bu sene 50.yaşımızın heyecanını yaşıyoruz.
Hocalarımız, mezunlarımız, öğrencilerimiz hep beraber coşkulu kutlamalarla dolu bir dönem geçirdik ve 11 Nisan’daki törenimizde mezunumuz Sn. Numan Kurtulmuş ta bizi yalnız bırakmadı, Ankara’dan törenimize katılmak için geldi.
Fakültemiz sadece Türkiye’nin ilk İşletme Fakültesi olarak kurulmadı aynı zamanda coğrafyamızın ilk İşletme Fakültesi, liderlik okulu oldu. 1950’li yıllarda ekonomimizin gelişimi ve dönüşümüyle güç kazanan Türk özel sektörünün insan kaynağı ihtiyacını karşılamak için en önemli ve çoğunlukla tek kaynak oldu uzun yıllar boyunca.
Fakültemizin temelleri Harvard Üniversitesi’nin akademik işbirliği ve Ford Vakfının mali desteğiyle atıldı. Dönemin en önemli ve vizyoner işadamları olan Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın girişimleri çok önemliydi o süreçte.
Avrupa’da ilk lisansüstü işletme eğitimini de veren fakültemizin 20 bine yaklaşan mezunları ülkemizin önde gelen tüm şirketlerinde üst düzey sorumluluklar aldılar ve almaya devam ediyorlar.
Bugün dünyaya yön vermenin bir yolu ekonomik güç ve etkinlik ise diğer bir yolu da eğitim. London School Of Economics ve Harvard Business School bugün dünyanın her ülkesinde ekonomiye, iş dünyasına yön verenlerin tercih ettikleri bir eğitimin ötesinde bir üst kimlik, bir alametifarika.
İşte bizim fakültemiz İşletme Fakültesi de dünyanın akademik olarak da ikiden, üçten, beşten büyük olduğunu göstermek için ülke olarak ortaya koyduğumuz bir vizyon olarak var oldu.
80’li yılların başında genç fakültemiz boğazın incisi Hisarüstü’ndeki kampüsüne geçti ve tüm dünyaya İstanbul markasıyla nam salarken fiziken de bu çabayı destekledi.
Fakat ne acıdır, ülkemizin bir çok güzelliğinin de üstünden postallarıyla geçen darbeci bir general İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin Hisarüstü’ndeki kampüsünden çıkmasını ve Avcılar’a gitmesine hükmetti. Bu süreçte Boğaziçi Üniversitesi çevrelerinden kendisine bazı bilgi ve rica notları da iletildiği hep söylendi.
Evet, işletme eğitimi alanında dünya ölçeğinde önemli bir meydan okumamız olan İşletme Fakültesi devrin muktediri, Evren Paşası tarafından hoop diye Avcılar’a gönderilmişti.
Bunun adına İngiliz gibi başlayıp sonunu getirememe demek de aslında pek mümkün değildi, hafif kalırdı.
Sonra o fakülte zamana direndi, zamanın ötesine geçerek. Hep ilklere imza attı. Ülkemizin dört bir köşesinde, soydaşlarımızın ülkelerinde işletme bölümlerinin açılmasında öncü oldu, el verdi.
Dünyanın alanında en saygın kuruluşu AACSB tarafından akredite edildi. Bu akreditasyonu ülkemizde alan devlet üniversitesine bağlı tek fakülte oldu.
Kamuoyunda İstanbul İşletme olarak bilinen fakültemizin 20 bini bulan mezunları arasında her alanda birçok ünlü insan olsa da ben size en ironik, en gurur verici olanından bahsedeceğim.
Hani yukarıdaki satırlarda yazdım ya devrin muktediri aldı Avcılar’a gönderdi diye. İşte o fakültenin üç mezunu, ülkemizde darbe bastıran, bir darbeyi hatta darbeleri yere seren hükümetinde bakan. İşletme Fakültesi mezunları Berat Albayrak, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu’dan bahsediyorum.
Yani bir darbeci adamın bir gecede verdiği bir kararla kampüsünden, vizyonundan koparılmaya çalışılan fakültesinin üç mezunu o darbecinin mahkum olduğu yıllarda bakan. İroniden kastım da bu.
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Olarak Biliyor Bizi Dünya!
Cuma günü aldığımız bir haberle büyük bir şaşkınlık yaşadık. İstanbul Üniversitesi ve diğer birkaç üniversite bölünüyor.
İstanbul Üniversitesi nasıl bölünüyor diye baktığımızda ise gördük ki yeni kurulacak İbn-i Sina üniversitesi altında yer alacak İşletme Fakültesi.
Dünyanın İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi olarak bildiği fakültemiz bu tasarı kabul edilirse İbn-i Sina Üniversitesi İşletme Fakültesi olarak anılacak. Dünyanın en büyük bilim insanlarından, alimlerinden birinin adıyla anılmak değil tabii ki mesele.
Dünyanın en eski üniversitelerinden birinin adıyla anılan fakültenizin adının, konumunun değiştirilmesi. Yazıyı çok uzatmadan birkaç madde ile devam edeyim.
Ülkemizde bazı üniversitelerinin şehir nüfuslarıyla yarışan öğrenci sayısına ulaştıkları ve bölünmeleri gerektiği tartışılabilir bir tezdir. Bunun çok geç kalmış bir karar olduğu da düşünülebilir ve ülkemizde birçok geç kalmış kararı cesaretle alan iradenin bunu yapması da makul ve beklenen bir durum olarak görülebilir. Bu tez tartışılırken aynı zamanda ilgili üniversitelerin daha verimli yönetilip yönetilemeyeceği de yeterince tartışılmalıdır.
Fakat bu noktada bir örnek vermek isterim: Bir doktora bir hasta gelir, 250 kilodur. Doktor hastasına çok kilolu olduğunu ve bu kilolarla ölüme yakın olduğunu söyleyip bir kolunuzu, bir bacağınızı, karaciğerinizi alıp artık 150 kilo olmanızı sağlayacağım diyebilir mi? Ya da siz çok şişmansınız, sizi ortadan ikiye bölüp sizden iki insan oluşturmaya çalışacağız diyebilir mi?
Teşbihte hata aranmaz…
Bir üniversitenin ikiye bölünmesi nasıl olur peki? Akla en yakın olan çok büyük olan üniversitenin ihtisas alanlarına bölünmesi ya da çok doğru olmasa da belki coğrafi dağılıma göre bölünmesi.
İstanbul Üniversitesinden, İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Mühendislik ve Teknik Bilimler Üniversitesi, İstanbul Yönetim ve Ekonomi Bilimleri Üniversitesi vb. çıkartmak makul karşılanabilir. Hatta bunun doğal sürecinin yaşanarak olması makbul de karşılanabilir.
Coğrafi olarak bölünmesi ise İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar Kampüsü’nün ayrı, Beyazıt, Çapa, Cerrahpaşa kampüslerinin ayrı bir üniversite olması şeklinde olabilir ama bunu akademik olarak izah etmek pek de mümkün olmayabilir.
Peki, şu an İstanbul Üniversitesi nasıl bölünüyor?
İki yöntem de uygulanmıyor, yakın bilim alanlarındaki İşletme Fakültesi başka üniversitede, İktisat Fakültesi başka bir üniversitede. Ya da Avcılar’daki Mühendislik Fakültesi başka üniversitede, İşletme Fakültesi başka bir üniversitede olacak.
Üniversitelerin bölünmesi tasarısı 25 Nisan’da Milli Eğitim Komisyonunda. Bu tasarının komisyon tarafından dikkatle incelenmesi ve çok önemli değerlerimiz olan üniversitelerimizin ve üniversitelerimizin değerlerinin gözetilmesi ümitle bekleniyor.
Devleti idare eden insanların, hele de bizim gibi dört bir yanı ateş çemberiyle çevrili bir ülkeyi yönetenlerin her detaya hatta her başlığa hâkim olması beklenemez. Bu nedenli konuyu teknik olarak hazırlayan uzmanların bu çalışmayı nasıl bir yöntemle hazırladıklarını paylaşmalarında fayda var.
Evet, ülkeyi yöneten iradenin hantallaşan üniversitelerin daha etkin hale getirilmesini hedeflemeleri ve adım atmaları beklenen ve makbul bir durumdur. Fakat bu bölünmenin detaylarının da ilgili kurum ve kişiler tarafından doğru şekillendirilmesi çok önemlidir.
Son olarak akademik marka, ya da akademik değer kavramları odağında bir analiz yapılması da elzemdir.
Üniversiteler fakültelerden oluşur. Bu fakültelerin bazıları da ülkede ve dünyada kendi alanlarında birer cazibe ve rekabet alanıdır. Markadır.
Louis Vuitton markasının bir sabah yoluna birden bire Jack Vuitton diye devam etmesi beklenen bir durum mudur?
Ben kendi mezun olduğum fakültenin soyadının ya da adının değişmesini doğru bulmuyorum bu kaçınılmaz bir durum olsa bile bunun bir mantığının olmasını beklemek durumundayım.
Eğitim kurumları, üniversiteler, fakülteler için mezunları çok önemlidir. Eğer bu tasarı yasalaşırsa, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin 30 yıllık mezunu bir Genel Müdür ya da 3 yıllık mezunu bir bankacı Linkedin profilinde mezun olduğu okulu mu güncelleyecek? Ya da CV’sinde bir düzenlememi yapacak? Yapar mı sizce? Yapmazsa ne olur peki derseniz geçmiş ve gelecek arasındaki bağ kopartılır.
Son olarak Milli Eğitim Komisyonundaki tüm milletvekillerinden tasarıyla ilgili kamuoyundan gelen gerçekçi ve iyi niyetli tepkileri ve soruları dikkate almalarını bir kez daha rica ediyorum.