Yeni Cazibe Merkezi: Türkiye

türkiye yatırım

Doğrudan yabancı yatırım çekmek Türkiye için oldukça önemli. Türkiye, özellikle son 10-15 yıllık dönemde bu konuda önemli bir performans sergileyerek yaklaşık 140 milyar dolarlık uluslararası yatırımı çekebilmiş durumda. Uzunca bir süredir TBMM’nin gündeminde olan Gelir Vergisi Kanun tasarısına uluslararası yatırımcıları daha da özendirecek hükümlerin eklenmesi, Türkiye’ye uluslararası sermayenin çekilebilmesi ve Türkiye’nin “bölgesel yönetim merkezleri” için küresel önemde bir çekim merkezi olabilmesi için büyük önem taşıyor.

Ülkelerin çektiği “doğrudan yabancı yatırımlar” uzun yıllardır oldukça önemli bir ekonomik parametre olarak kabul ediliyor. Ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırım (foreign direct investment – FDI) tutarının düzenli olarak artışı önemli bir ekonomik istikrar göstergesi olarak kabul görüyor. Doğrudan yabancı yatırım çekmek, Türkiye için de oldukça önemli. Türkiye özellikle son 10-15 yıllık dönemde bu konuda önemli bir performans sergileyerek yaklaşık 140 milyar dolarlık uluslararası yatırımı çekebilmiş durumda. Türkiye’ye gelecek doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine ve doğrudan yabancı yatırımlara uygulanacak işlemlere ilişkin temel hükümleri 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nda bulmak mümkün. 4875 sayılı kanun, doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının korunmasına, yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslararası standartlara uyulmasına ilişkin temel çerçeveyi çiziyor. Özetle, uluslararası yatırımcılar, oyunun temel kuralları için öncellikle 4875 sayılı Kanun ve Kanun’un ilgili mevzuatına başvurmak durumunda. Türkiye, dört saatlik uçuş mesafesi içinde bulunan yaklaşık 60 ülke ve 2 milyar insanla, uluslararası yatırımcı için oldukça önemli bir çekim merkezi. Bu kıymetli coğrafi konumun, ekonomik ve siyasi istikrar, hukuk güvenliği ve cazip yatırım teşvik imkânlarıyla desteklendiği her durumda Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlar için önemli bir adres olacağı konusunda şüpheye yer yok.

SLİDER

“YATIRIM SERBESTİSİ” ÖNEMLİ “

Yatırım Serbestisi” 4875 sayılı Kanun’un içine işlemiş temel bir prensip olarak karşımıza çıkıyor. Yani uluslararası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe yabancı yatırımcıların, Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım yapması serbest ve daha da önemlisi Türkiye’de yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabi tutuluyor. Bu noktada vurgulamakta yarar var: Kanun’un adında da yer alan “yabancı yatırımcı” kavramı, Kanun’da geçen “serbesti ve eşit muamele” kavramlarını biraz zedeliyor. Yerli yatırımcı ile eş tutmayı taahhüt ettiğiniz yatırımcıya yabancı yatırımcı yerine “uluslararası yatırımcı” demek mevcut uluslararası ekonomik ilişkiler bağlamında daha doğru ve samimi görünüyor. “Yatırım Serbestisi” kavramını, sadece yatırımın başlangıç aşamasına özgü bir ilke olarak değerlendirmek doğru değil. Bu yatırımlardan kaynaklanan kâr, bedel gibi değerlerin ülke dışına kolayca transferini de bu kapsamda değerlendirmek gerekli. Vurgulayalım, uluslararası yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi anapara ve faiz ödemelerinin bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla Türkiye dışına serbestçe transfer edilmesi mümkün.

 

Türkiye, dört saatlik uçuş mesafesi içinde bulunan yaklaşık 60 ülke ve 2 milyar insanla uluslararası yatırımcı için oldukça önemli bir çekim merkezi.

YENİ ADRES TÜRKİYE Mİ?

RESİM-1Başlıkta sorduğumuz sorunun cevabı için birkaç ayrı unsuru birlikte değerlendirmemiz gerekiyor: Bölgesel yönetim merkezlerinin kuruluş, örgütlenme ve faaliyetlerine ilişkin yasal düzenlemeler ve konunun vergisel boyutu. Uluslararası yatırımcıların, Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan şirketleri veya Borçlar Kanunu’nda düzenlenen adi şirketleri kurarak veya bu şirketlere iştirak ederek Türkiye’ye yatırım yapması mümkün. Ancak henüz bu tür büyük yatırımlar yapmadan da Türkiye’nin ekonomik potansiyelini ve koşullarını analiz etmelerine imkân veren kolay bir yol daha var: “İrtibat büroları”. İrtibat büroları, Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen ve yönetilen bir sistemin içinde faaliyet gösteriyor. Ekonomi Bakanlığı, yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere Türkiye’de irtibat bürosu açma izni veriyor ve gerek görürse bu izinlerin süresini uzatıyor. Bu noktada belirtelim, irtibat büroları Türkiye’de ticari faaliyette bulunamıyor.

Uluslararası yatırımcıların Türkiye’de “bölgesel yönetim merkezi” kurabilmelerinin önünü açabilmek için 2012 yılı Temmuz ayında Ekonomi Bakanlığı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde çok önemli bir değişiklik yaptı. Bu değişiklikle, uluslararası şirketlerin Türkiye’de, irtibat bürosu yapılanması altında, bölgesel yönetim merkezi kurarak; yazımızın devamında belirttiğimiz 11 konuda faaliyette bulunmaları mümkün hale gelmiş oldu. Hem de Ekonomi Bakanlığı’ndan alınacak 10 yıllık bir izinle. Kuruluş izni alacak olan bölgesel yönetim merkezlerinin, münhasıran uluslararası yatırımcıların diğer ülkelerdeki birimlerine yönelik olarak faaliyet göstermeleri zorunlu.

VERGİ İDARESİNİN TAVRI BELİRLEYİCİ

Ekonomi Bakanlığı tarafından 2012’de atılan adımın, uluslararası yatırımcıların bölgesel yönetim merkezlerini Türkiye’ye getirmelerini teşvik etmek bakımından oldukça önemli olduğunu kabul etmek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bu konuya ilişkin daha kuvvetli ve etraflı yasal bir düzenlemenin yapılması ve bölgesel yönetim merkezlerinin irtibat bürolarının şemsiyesinin altından çıkarılarak daha belirgin sınırlar içinde tanımlanması yararlı olacaktır. Belirtmiştik, Ekonomi Bakanlığı’nın 2012’de attığı adımdan beklenen en yüksek faydanın sağlanabilmesi için, bölgesel yönetim merkezleri hakkında vergi idaresinin alacağı tavır da oldukça önemli.

VERGİ MEVZUATI TARAFINDAN BAKINCA…

İrtibat büroları, ticari bir faaliyette bulunmadıkları ve dolayısıyla ticari kazanç da elde etmedikleri için mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde herhangi bir kurumlar vergisi ve katma değer vergisi mükellefiyeti ile de karşı karşıya kalmıyor. Diğer yandan, çalışanlara ödenen ücretler gelir vergisi stopajına tabi tutulmuyor. Böyle bir çerçeveye oturan “bölgesel yönetim merkezleri” de uluslararası yatırımcılar için oldukça cazip. Bölgesel yönetim merkezlerinin, faaliyetlerin vergisel açıdan bir “iş merkezi” oluşturması ve vergiye tabi tutulmaları konusunda Gelir İdaresi Başkanlığı’nın uygulama ve görüşlerinin henüz tam anlamıyla berrak olduğunu söyleyebilmek oldukça zor. Bu durum da Türkiye’de bölgesel yönetim merkezi kurma planı içinde olan uluslararası yatırımcılarda ciddi bir tereddüt yaratıyor. Uzunca bir süredir TBMM gündeminde olan Gelir Vergisi Kanun tasarısına bu konuyu açıklığa kavuşturacak ve uluslararası yatırımcıları daha da özendirecek hükümlerin eklenmesi, Türkiye’ye uluslararası sermayenin çekilebilmesi ve Türkiye’nin “bölgesel yönetim merkezleri” için küresel önemde bir çekim merkezi olabilmesi için büyük önem taşıyor.

Kaynak: KPMG Gündem