Yapay Zeka Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Yapay zeka terimi ilk kez 1956 yılında İngiltere’de New Hampshire’da bulunan Dartmouth College’da yapılan bir konferansta kullanılmış olup ilk yapay zeka laboratuvarı ise 1959 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ nde John McCarty ve Marvin Minsky tarafından kurulmuştur. Fakat yapay zekanın temellerinin atıldığı dönemden bu yana 60 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala yapay zekanın tam olarak ne olduğunu anlamak güç bir hal aldığından isterseniz yapay zekanın amaçlarından kısaca başlayalım.

Yapay zeka araştırmaları, başlangıçta insanlar gibi yeni şeyler öğrenebilmek, çevresini algılayıp zeka gerektiren davranışlar sergileyebilmek amacıyla geliştirildi. Hatta elektrikli kontrol mekanizmasının mucidi ve tasarımcısı olan Herbert A. Simon bu hedefin ulaşılabilirliğinden o kadar emindi ki makinelerin ‘20 yıl içinde bir insanın yapabileceği her şeyi yapabileceğini’ savunmuştu. Fakat yapay zekanın gelişimi sanıldığı kadar da yüksek bir ivme gösteremedi. Günümüzde bir insanın yapabileceği her şeyi yapabilen, zeka gerektiren işleri dahi halledebilen makineler için ‘Genel (güçlü) yapay zeka’ terimi kullanılırken günümüzdeki yapay zeka araştırmaları ise sadece belirli işlere odaklanabilen ‘dar yapay zeka’ üzerine kurulu. Gelecekte ise kimilerine göre bizleri, belirli alanlarda uzmanlaşmış dar yapay zeka uygulamalarının bir araya getirilmesiyle genel yapay zeka beklerken kimilerine göre ise bu hedefe ulaşmak pek de mümkün görünmüyor. Peki neden olmasın?

Zayıf veya bir diğer deyişle dar yapay zeka; makinelerin belli alanlarda programlandığı davranışları gösterebilmesi olarak kabul edilir ve aslında gün geçtikçe günlük hayatımızın da önemli bir parçası haline geliyor. Severek izlediğimiz filmlere göre bizlere film öneren Netflix, gideceğimiz yolu bize en iyi şekilde anlatabilen harita uygulamaları, Siri ve Tesla’nın autopilot sistemi bunlardan sadece birkaçı. Şimdi ise gelelim güçlü yapay zekadan farkına. Yapay zeka alanında bir araştırmacı olan Anatol Holt satrançta büyük bir başarı gösteren yapay zekayı baz alarak:  “Yanmakta olan bir ev olduğunu ve oda dumanla doluyken yapay zekanın satrançta süper bir hamle yaptığını düşünün. Parlak satranç kapasitesi yaşamdan bağımsız hareket ederse koşullar bir ismi hak ediyor, buna “yapay zeka” derdim.’’ cümleleri ile sanıldığı kadar da zeki olmadığını bizlere açıklamaya çalışmıştır. (John Browning , “Cogito, ergo something,” The Economist: A Survey of Artificial Intelligence , Londra, 14 Mart 1992, s. 5.)

Genel veya güçlü yapay zeka ise makinelerin insanlar gibi programlanıp tıpkı bir insan kadar zeki, şuurlu olanını temsil eder. Sevdiğiniz birisinden uzun bir mesaj geldiğini düşünelim. Güçlü yapay zeka bu mesajı sizden daha iyi analiz eder, toplam kaç harf kaç kelimeden oluştuğunu bile saniyesinde söyler fakat bu mesajı anlayıp ona göre hareket etmesini istersek makineyi zor bir durumda bırakmış oluruz. Bu zamana kadar ise dar yapay zeka kadar faaliyet gösterememesinin nedeni, bilgisayarın neden-sonuç ilişkisi kurma, plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık kuramları kavrama, hızlı öğrenme ve deneyimlerden sonuç çıkarma gibi yetilerin kazanılmasının daha güç olduğudur. Bazı güçlü yapay zeka karşıtları, makinelerin asla sevgi duyamayacaklarını, doğruyu veya yanlışı akla uygun bir şekilde ayırt edemeyeceklerini, insanlar gibi düşünemeyeceklerini savunurlarken bazı güçlü yapay zeka taraftarları insan beyninin tek başına düşünemeyen, şuurlu olmayan bileşenlerden oluşup, bir araya geldiklerinde düşünen ve şuurlu olduklarını söyleyerek aynı fenomenin makineler için de geçerli olabileceğini savunuyorlar.

Tabi
bütün bunlardan bahsetmişken süper yapay zekaya da değinmezsek olmaz. Bu yapay zeka aslında
insan zekasının ötesindedir. Spesifik olarak süper akıllı bir sistem, daha
fazla bilgiyi dikkate alan ve geleceğe dair daha fazla öngörüye sahip yüksek
kaliteli kararlar verebilen bir insandan daha yeteneklidir. Tabi bütün bunlar için
test aşamalarından daha da ileriye gidilmiyor fakat bir gün güçlü yapay zekada
büyük adımlar atılmaya başlanırsa hiç şüphe yok ki süper yapay zekanın da yolu
açılmış olacak.

Yapay zeka henüz insan zekası seviyesinde değil ve yaratıcılık, olaylara sağduyulu bakmak yerine, daha çok ezberciliğe dayandığı için insan beyni gibi düşündüğünü de söyleyemeyiz. Ancak yapay zeka bazı konularda çok zeki, çünkü zeki olmak için insan gibi düşünmeye gerek yok. 1997’de dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’u 6 oyunluk bir maçta 5 beraberlik ve 1 galibiyet ile yenerek programlamada yeni bir çığır açan Deepblue bizlere adeta yapay zekayı küçümsemememiz konusunda büyük sinyaller vermişti. 2011 yılında ise IBM Watson,  sayısal değerlere dayanmayan TV bilgi yarışması programında art arda 74 oyun kazanmasıyla ünlü Ken Jennings ile Jeopardy’de  tüm zamanların en iyisi olarak kabul edilen ve hiçbir zaman Jeopardy kaybetmeyen Rutter’a karşı galibiyet elde etti. 2016 yılında ise Google Deepmind adlı yapay zekanın, dünya go şampiyonunu ­(3 günde ustalaşma derecesine gelip geri kalan 37 günde kendi içinde milyonlarca kez oynadıktan sonra) çok ileri hamlelerle yendiği söyleniyor. Fakat bizim yine de bu yapay zekalara süper gözüyle bakamamamızın sebebi aslında yapay zekanın yaptıklarının farkında olmamasıdır.

T

Bunun için Turing testleri de yapılmıştır. Bilgisayar biliminin kurucusu sayılan Alan Turing aynı zamanda İngiliz matematikçi ve kriptologdur. Geliştirmiş olduğu Turing Testi ile makinelerin ve bilgisayarların düşünme yetisine sahip olup olamayacakları konusunda bir kavram öne sürüyor. Bu kavramın amacı ise  bir makinenin düşünebildiğini söylemesinin mantıksal olarak mümkün olup olmadığıdır. Bu testte sorgulayıcı, yalnız soru sormak suretiyle hangisinin insan hangisinin bilgisayar olduğunu anlamaya çalışır. Sorgulayıcının soruları ve daha da önemlisi aldığı yanıtlar, tamamen ses gizlenerek, yani ya bir klavye sisteminde yazılarak yada bir ekranda gösterilerek verilir.  Dizi halinde tekrarlanan testler sonucunda sorgulayıcı, tutarlı bir şekilde insanı saptayamadığı zaman makine Turing testini geçmiş sayılır. Zaman zaman çeşitli iddialar ortaya atılsa dahi henüz Turing testini geçebilen bir yapay zeka olmadı. Peki ya olsaydı, bu da etik problemleri beraberinde getirir miydi?

Yapay zeka etik durumlarda ne yapacak?

Belki de en merak edilen soruların başında yapay zekanın etik değerlere uygun olup olmayacağı. Bunu Ferdinand von Schirach’in yazdığı ‘’terör’’ adlı tiyatro oyunu ile ele alalım.

İçinde 164 yolcu olan bir uçak teröristler tarafından kaçırılmıştır. Teröristin amacı bu uçağı 70.000 kişinin bulunduğu bir stadyuma düşürüp felaket bir can kaybı yaşatmak. Bu uçağa müdahale için savaş jeti pilotu Lars Koch görevlendirilmiştir. Şimdi Lars Korch’un bir seçim yapması gerek. Ya 164 kişinin içinde bulunduğu uçağı vuracak 70.000 kişi kurtulacak, yada 70.000 kişinin uçaktakilerle birlikte ölmesine izin verecek. Lars Korch başta uyarı ateşleri açsa da teröristin durmayacağını anlayınca Anayasa mahkemesi kararını hiçe sayarak uçağı düşürür. Oysa Anayasa Mahkemesi bir hayatın başka bir hayatla ölçülemeyeceğine hükmetmiştir. (Not: Afiş resmi Bakırköy Belediye Tiyatroları sitesinden alınmıştır. Afiş ve Broşür Tasarımı:Kerem Çetinel ,Ethem Onur Bilgiç)

Şimdi ise soruyoruz, siz yargıç olsanız neye karar verirdiniz? Lars Koch bir kahraman mı, yoksa katil mi? Uçağın içinde eşiniz olsaydı, ülkenin başkanı olsaydı aynı kararı verebilir miydiniz? Hayatı ne ölçüde siyah ve beyaz diye ayırabiliriz? Vicdan, mantık ve etik, hukuktan üstün müdür? Değerlerimiz, kime göre, neye göre değerli veya değersiz? Olasılıklara göre hareket etmeli mi, sonra o bir ihtimal, felaketimiz mi yoksa kurtuluşumuz mu olur? Unutmayın, bu davada yargıç sizsiniz.

Aynı olayı bir de yapay zeka tarafından inceleyelim. İçinde 164 yolcu bulunan aynı uçak auto-pilot sistemi ile bir yapay zeka tarafından uçuruluyor ve bu uçak teröristler tarafından hackleniyor. Hacklenen uçak da stadyumdaki 70.000 kişinin üzerine düşecek şekilde ayarlanıyor. Siz bu ihtimaller ile karşılaşabilecek olan yolcu uçağını en başından nasıl programlardınız? Hacklendiği zaman kendini boş bir alana düşüren bir uçak mı programlardınız yoksa o 164 kişiyi kurtarmaya çalışarak diğer kötü olasılıkları mı göz önüne alırdınız? Suçsuz insanları kurtarmak için diğer suçsuz insanların ölmesine mi yol açardınız? 164 kişilik yolcu uçağını vurup 70.000 kişiyi kurtaran Lars Koch’un suçlu veya suçsuz olmadığı konusunda insanlar ikiye bölünüyor. Oynanan her oyunun sonunda da izleyenler için bir anket yapılıyor ve bu ankette şuana kadar 543.854 kişi tarafından %63.2 suçsuz olduğu görüllüyor. Türkiye’de ise yapılan anketlerden 2577 suçsuz, 1565 suçlu oy alıyor. (https://terror.theater/en) Peki biz bile bu durumda ikiye bölünürken yapay zekanın nasıl karar vermesini bekleyebiliriz?

Akla gelen sorulardan birkaçı yapay zekaların ahlaki kuralları olup olmadığı veya olmalı mı soruları üzerine. Çiçek yetiştirmeye programlanmış bir yapay zeka, daha fazla çiçek yetiştirmek için insanların yaşadığı yerleri tahrip edip oralara da çiçek yetiştirmeye karar verebilir mi? Yada küçük çocukların seviyelerine inip doktorların teşhisini tatmin edici bir şekilde küçüklere anlatan bir yapay zeka olmadan ‘’ablan kanser ve iyileşmesi imkansız’’ gibi cevaplar ile küçüklerin nefreti haline gelebilir mi? Sinek öldürmeye programlanmış bir yapay zeka, yüzünüze konan sineğe müdahale ederken canınızın yanacağını tahmin edebilir mi? Otomobil, yapay zekaya çarpacakken onu kurtarmak pahasına kenara ittiğinizde bunu bir savaş tehdidi olarak algılayıp tepki verebilir mi? Sonuçta ‘’DUR’’ levhasını üstünde sadece birkaç küçük çizgi var diye ‘’45 hız sınırı’’ olarak algılayan bir sistemden söz ediyoruz. İşte bütün bu durumlar karşısında yapay zeka bir irade kazanabilir mi ve bizim etik, ahlak ve başka insani değerlerimizi saçma bulabilir mi? Bunlar da kolay kolay cevaplandırılamayacak sorular.

Şimdiye
dek genel olarak yapay zekanın olası felaket sonuçlarını konuşmuş olduk. Bu tür
söylemlerden usanan Isaac Asimov ise 1938 yılında,  Lester del Rey isimli bir
yazar tarafından yazılan eserde ilk kez bir robotun sempatik
olarak okuyucuya betimlendiği bir eser görüp mutluluk duygusuna kapılır ve
kendisi de bu türde eserler yazmaya başlar. 1942 yılında çıkardığı ‘’Runaround’’
isimli öyküsünde de iyimserliğin coşkulu bir bildirgesi niteliğinde robot ve
belki de yapay zeka için de geçerli olabilecek yasalardan bahseder. Daha sonra
belirlediği 3 yasadan daha da önemli olduğunu düşündüğü insanlık yasası için de
0. yasayı ekler.

  • Bir robot insanlığa zarara veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
  • Bir robot, sıfırıncı yasayla çelişmediği sürece bir insana zarar veremez yada zarar görmesine seyirci kalamaz.
  • Bir robot, birinci yasayla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
  • Bir robot, birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumaktan sorumludur.

Belki yapay zeka insanlığın sonu olacak belki de kurtuluşu. Ya da belki hiçbir zaman beklendiği kadar etkin olamayacak, bunu henüz bugünden bilmek pek de mümkün gözükmüyor. Yapay zeka gibi konularda bu tür spekülatif tartışmalar biraz da çalışan alana yatırım yapılmasını sağlamak için araştırmacılar tarafından abartılıyor. Geçtiğimiz 50 yılda yapay zekanın çokça abartılması sonrası beklenildiği kadar hızlı gelişmediği görülünce yatırımcılar bu alandan çekilmiş. Yapay zekayı hayata bakış açımızı alt üst edecek bir devrim olarak görmek yerine yaşamımızın her yerine dokunacak internet benzeri bir teknoloji olarak görmek daha doğru olur.

KAYNAKÇA:

https://web.itu.edu.tr/~sonmez/lisans/ai/yapay_zeka_icerik1_1.6.pdf
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/45445.pdf
http://www.nvrlnd.com/sae/ai.html#1n
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/179113
https://bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/biltek_arsiv/2018_ocak_602_bilim_ve_teknik_26.pdf
https://www.nytimes.com/2011/02/17/science/17jeopardy-watson.html
https://www.medipol.com.tr/medium/Publication-File-100.vsf

PAYLAŞ

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here