Şu anda, lojistikten üretime, sağlıktan diğer birçok sektöre kadar AI (yapay zeka) araçlarını entegre etmek için bir yarış içindeyiz ve bu süreç, kullanmakta olduğumuz ürün ve hizmetlerin işleyişi için gerekli olan veri işlerinin genellikle kasıtlı olarak gizlendiği bir hype döngüsünde gerçekleşiyor. Örneğin, içerik moderatörleri sürekli olarak paylaşımları incelemezse sosyal ağlar anında şiddet ve müstehcen içerikle dolar. Veri anotatörleri, AI’ye bir trafik ışığı ile bir sokak tabelası arasındaki farkı öğreten veri setleri oluşturmasaydı, otonom araçların yollarımıza çıkmasına izin verilmezdi. Ve makine öğrenme algoritmalarını eğiten çalışanlar olmasaydı, ChatGPT gibi AI araçlarına sahip olamazdık. Profesör Mark Graham, dijital teknolojiyi üreten gizli insan işgücü üzerinden global teknolojiyi araştırıyor. Graham, AI’nin insan emeği ve kolektif zekasıyla beslenen ve algoritmalarını güçlendirmek için giderek daha büyük veri setlerini tüketen bir “makine” olduğunu savunuyor. Mark ile bu konular üzerine gerçekleştirilen röportajı sizlerle paylaşıyoruz:
Soru-) AI teknolojilerinden bahsederken, “sayısız insanın robotlar gibi çalışmaya zorlandığını, bu dikkat çekici makineleri mümkün kılmak için düşük ücretli monoton işlerde çalıştığını” söylüyorsunuz — bu insanlar kimler ve ne tür işler yapıyorlar?
Graham-) Dijital yaşamlarımızı mümkün kılmak için gerekli olan ‘veri çalışması’nın bir dizi türü vardır. Veri anotatörleri, verilerin bilgisayar programları tarafından anlaşılabilmesi için veriyi etiketlerler. İçerik denetleyicileri, şirket politikalarını ihlal eden zararlı içerikleri ayıklamak için dijital içeriği süzgeçten geçirir. Bir sohbet botu, bir arama motoru, bir sosyal medya akışı, bir yayın öneri sistemi veya bir yüz tanıma sistemi ile etkileşime girdiyseniz, bu sistemlerin inşasında veya bakımında veri çalışanlarının emeği vardır.
Soru-) “İşçi gücünü inşa etmekten” bahsediyorsunuz, bu AI’nin gizli emeği konusundaki sorunların düzeltilmesi için bir adım — bu, işlerin bu kadar atomize ve iş gücünün bu kadar harcanabilir olduğu bir ortamda oldukça zor olsa gerek?
Graham-) Veri işçilerinin karşılaştığı sorunların temel nedeni, bu işçilerin ve işlerini yöneten kurumlar arasındaki güç dengesizliğidir. Tarihsel olarak, toplumsal hareketler kalıcı değişimi elde ettiğinde, bu genellikle, toplumsal eşitsizlikleri ele alan politikalar için baskı yapmak üzere kritik bir insan kitlesini örgütleyerek gerçekleşir. Bu nedenle, veri işçilerinin yaşadığı sorunların, işçilerin kolektif güçlerini hareketler ve kurumlar aracılığıyla inşa etmedikçe anlamlı bir şekilde ele alınması pek olası değildir.
Ancak veri işçileri, bu gücü inşa etmeleri konusunda ciddi engellerle karşı karşıyadır. Yaptıkları işler oldukça ayak bağı ve standartlaştırılmıştır ve bu nedenle, gezegen ölçeğinde bir iş gücü piyasasında yürütülmektedir. İşleri hızla dünyanın öbür ucuna taşınabilir.
Bu tür koşullarda işçilerin kolektif güç oluşturmasının kolay yolları yoktur. Kenya veya Filipinler gibi bir ülkede çalışan veri işçileri, devasa bir yapısal dezavantaja sahiptir. Ancak, bu durum örgütlenmenin imkansız olduğu anlamına gelmez. Küresel olarak organize edilmiş üretim ağlarında, işçilerin giderek daha fazla coğrafya ötesinde örgütlenme yollarını keşfetmeleri gerekecek. Bu, şüphesiz ki çeşitli biçimler alacaktır, ancak hepsi üretim ağındaki herkes için daha iyi koşullar talep edebilecek işçilerin kolektif olarak hareket etme ilkesine dayanmalıdır.
Soru-) Hesap verebilirliğin bir gerekliliği görünürlüktür. Bu emeğin bizden nasıl ve neden gizlendiğiyle ilgili ne söyleyebilirsiniz? Bu emek nasıl daha açık, görünür ve tanınır hale getirilebilir?
Graham-) Yapay zekanın gizli maliyeti: Profesör Mark Graham ile sohbet AI üretim ağlarındaki emek neredeyse her zaman gözden uzak tutulur. Bir fincan kahve içerseniz veya bir çift ayakkabı alırsanız, muhtemelen o kahvenin bir noktada bir plantasyon işçisinin ellerinden geçtiğini veya ayakkabıların bir atölyede monte edildiğini düşünebilirsiniz. Ancak, AI kendini otomatik olarak sunduğundan, ekranın diğer tarafındaki insan emeğinin nasıl göründüğünü hayal eden çok az insan vardır. AI şirketleri bu aldatmacaya dahildir. Kendilerini, büyük dijital atölyelerin arkasındaki firmalar olarak değil, teknolojik yenilikçiler olarak sunmak isterler. Bu teknoloji şirketlerinin kendilerini nasıl sundukları ile işçilerin bu üretim ağlarında deneyimledikleri gerçek koşullar arasında büyük bir fark olduğu için, Fairwork projesini başlattım. Fairwork, şirketleri düzgün çalışma ilkelerine göre değerlendirir ve her şirkete bu ilkelere ne kadar uyduklarına göre 10 üzerinden bir puan verir. Bugüne kadar, 38 ülkede neredeyse 700 şirketi puanladık. Bu çalışmayı yapmak, birçok şirketin daha yüksek bir puan almak için işçilerinin çalışma koşullarında iyileştirmeler yapmasını teşvik etti.
Projemizin bir sonraki aşaması, tüketicilerin aşina olduğu AI üretim ağlarındaki başlıca firmalara gidip üretim ağlarındaki tüm çalışma koşullarından sorumlu tutulmaya başlayacaklarını onlara bildirmeyi içerecek. Onlarla, adil çalışma ilkelerini sözleşmelerine ve tedarikçi anlaşmalarına yerleştirmek için yapıcı bir şekilde çalışacağız, ancak bunu yapamadıklarında onların sorumluk alabilecekleri bir düzen için de araştırmalarımızı kullanacağız.
Soru-) Bu sorunların bazılarına yönelik açık bir çözümün düzenleme olduğunu tahmin ediyorum — işçiler, üretim zincirinin neresinde çalışırlarsa çalışsınlar, hangi yargı yetkisinde olurlarsa olsunlar korunmalıdır. Bu alanda ne gibi çabalar gösteriliyor?
Graham-) Bu işlerin büyük kısmının ticaretinin yapıldığı gezegensel iş gücü piyasası, Küresel Güney’deki düzenleyicilerin koşulları iyileştirmesini zorlaştırıyor. Düzenleme Kenya’da maliyetleri artırırsa, bu işler Hindistan’a taşınabilir. Hindistan’daki düzenlemeler maliyetleri artırırsa, bu işler Filipinler’e taşınabilir. Bu dinamikler, ücretlerde ve çalışma koşullarında bir ‘dip yarışını’ oluşturur ve düzenleyicileri, kötü işler veya hiç iş olmaması arasında seçim yapmak zorunda bırakır. İktisatçı Joan Robinson’un söylediği gibi, “Kapitalistler tarafından sömürülmenin sefaleti, hiç sömürülmemenin sefaletiyle karşılaştırıldığında hiçbir şeydir.”
Ancak, iş gücü piyasasının küresel coğrafyası düzenleyicilerin Küresel Güney’de harekete geçme yeteneğini zayıflatırken, Küresel Kuzey’deki düzenleyicilerin elini güçlendirir. Dijital ürün ve hizmetler için talebin büyük bir kısmına ev sahipliği yapan ülkelerdeki düzenleyiciler, standartları belirlemede büyük bir rol oynama potansiyeline sahiptir. AB’nin önerdiği Tedarik Zinciri Direktifi buna iyi bir örnektir. Bu direktif, AB’de faaliyet gösteren şirketleri, küresel tedarik zincirleri boyunca insan hakları ve çevresel etkilerden sorumlu tutmayı amaçlamaktadır. Az sayıda AI şirketi, AB’deki tüketicilere satış yapmaktan vazgeçmek istemeyeceğinden, bu direktif, zayıf işçi korumalarına sahip ülkelerdeki birçok işçi için koşulları iyileştirme potansiyeline sahiptir.
Soru-) Son olarak, AI endüstrisi hakkındaki değerlendirmeniz oldukça karamsar, “işçiler sadece makineyi çalıştırmak için gereken yakıt olarak muamele görüyor” ve bunun şu anda hepimizin başına geldiğini söylüyorsunuz. Bu sorunun önümüzdeki yıllarda oynanacağı bazı temel meseleler ve mücadele alanları nelerdir?
Graham-) AI hakkındaki tartışmaların çoğu, bu teknolojinin orta-uzun vadeli gelecekte ortaya çıkabilecek varoluşsal risklerine odaklanmış durumda. Ancak, AI’nin gerçek riskleri, şimdiden burada, bugün de var.
Birkaç on yıl önce, anti-atölye kampanyaları, hazır giyim işçilerinin sıkıntılarına dikkat çekti ve bu işçilerin sorumluluğunu kıyafet satan markaların üzerine kaydırdı. Bu kampanyalar, atölyeleri tamamen ortadan kaldıramamış olabilir, ancak bu üretim ağlarındaki lider firmaların tedarik zinciri boyunca düzgün çalışma koşulları dayatma potansiyeline sahip olduğu fikrini normalleştirme yolunda önemli bir an olmuştur. Daha adil bir çalışma geleceğine doğru ilerlemek istiyorsak, ana mücadele alanlarından biri, büyük teknoloji şirketlerinin tedarik zincirlerindeki tüm işçilerin koşullarından sorumlu olmasını sağlamak olacaktır.
Bugüne kadar, teknoloji şirketleri bu sorumluluğu çok az üstlenmiş olduğundan, tüketicilerden, politika yapıcılardan ve işçilerden baskı gerekecektir. Tüketiciler, kullandıkları ürün veya hizmeti yapan ya da sürdüren işçilerin koşullarından sorumlu olduklarını kabul etmek zorunda kalacaklar. Politika yapıcılar, düzenlemede serbest piyasa yaklaşımının yalnızca eşitsizlikleri artırmaya hizmet ettiğini fark etmek zorunda kalacaklar. Ve işçiler, şirketleri sorumlu tutmak için tedarik zincirleri boyunca örgütlenmenin daha yaratıcı yollarını bulmak zorunda kalacaklar. Hepimiz bu şirketleri değişmeye zorlamadıkça, sadece makinenin yakıtı olmaya devam edeceğiz.