Şirketler var olduğundan beri pazardaki tüm rakipleriyle yarışır konumda. Daha çok kalite, ürün, fiyat/maliyet liderliğinde olan bu çekişmeli yarış son dönemlerde yerini sosyal sorumluluk projelerine bıraktı. Pazar rakipleriyle bol ve acımasız bir ortamda ilerlemeye devam ederken farklılaşma ve biraz daha müşteriye yakınlaşma sosyal sorumluluk projelerini son dönemlerin modası haline getirdi.
Şirketler ya da markalar toplumun içinden ve toplumun normlarına göre varlığını sürdürmeye devam eder. Temelinde kar güden tüm markalar Henry Ford’un büyük buhran yarattığı üretim odaklılıktan çağdaş pazarlamaya kadar birçok değişim yaşadı. ‘’Ürettiğimi Satarım’’ diyen Henry Ford pazarda rakipleri ortaya çıkınca değişime uğradı. Ürün anlayışından ilerleyen sektör sonunda doğru yolu yani tüketiciyi dinlemeyi başardı.
Toplumun içinden ‘’sizdeniz’’ imajını veren markalar elbette toplumun yaşadığı problemleri, tüketicinin en ince noktası olan iyiliği ve yardımı da ihmal etmemeyi öğrendi. Baştan beri anlattığım tüm bu süreç sonunda kurumsal sosyal sorumluluk projelerini de ortaya çıkarttı.
Peki, markalar gerçekten sosyal sorumluluk projesi yapmak istiyor mu?
Kimi markalar topluma, kuruma ve kimliğe çok değer veriyor ve bunu bir amacın dışına çıkarmayı başarıyor. Kimileri ise bunu ‘’mış’’ gibi yaparak müşterinin gözünde yer edinmeye çalışıyor. Kapının o tarafı karanlık ve içinden çıkması zor kurum kimliğiyle oluşurken asıl amacımızı aşmadan nedenlerinden bahsedelim.
Genel durum insanlara yardım ederek sosyal bir marka algısı izlenimi yaratmak. Bir diğer durum ise şirketin giderlerinde bir kalem daha açmak. Sosyal sorumluluk kalemi altında kime, nereye ve neden gittiği bilinmeyen birçok nokta da çıkabiliyor.
Kurum kimliği sosyal sorumluluk projelerinde ve özellikle son dönemlerde şiddet, tecavüz ve hatta mobbinge karşı önlem almaya ve yardımlarda bulunmaya çalışıyor. Bunu yaparken elbette iç müşterisi yani çalışanlarını da ihmal etmiyor. Aynı zamanda köy okullarına yardım yapan, burslarla eğitimi destekleyen, doğaya dönüşebilen ambalajlarla bile bu kimliği oluşturmaya çalışıyor. Kız çocukları okusun diye canla başla çalışan şirketler aynı zamanda sağlık için de birçok proje yürütüyor.
Mış gibi yapanlardan ziyade asıl olarak şirketler bunu neden yapıyor? Büyük büyük markalar milyon dolarlık yatırımları elbette marka değerini arttırmak için yapıyor. Kurum kimliği bir markanın üretiminden satışına, stoğundan tedarikçisine hepsini etkiliyor. Ünlü iktisatçı Milton Friedman da sadece insanlar sorumluluk sahibi, “Kurumlar yapay bir insan olduğu için sorumlulukları da yapaydır. Şirketlerin de bütün olarak, böyle belirsiz bir konuda sorumluluk sahibi olduğu söylenemez” diyor.
2000’li yıllardan ve hatta krizden de sonra şirketlerin hızla büyümesi toplumun beklentileri devletten daha çok şirketlere doğru bir ivme yaşadı. Bu sebeple toplumun beklentilerini karşılamayan şirket tabiri caizse ‘’bencil’’ bir tavır takınan şirketlerin sürdürülebilir olması olası değil.
Ülkemizde sosyal sorumluluk projeleri denince ilk akla gelen ve çok benimsenen projeleri ise şöyle;
Turkcell – Kardelenler Okula 100.000 kişiye Turkcell bursu verilmiş, 15.000 kardelen liseden mezun edilmiştir.
Doğan Gazetecilik – Haydi Kızlar Okula 33 kız yurdu, 11 köy okulu yapılmış ve 10.500 den fazla öğrenciye burs verilmiştir.
Unicef – Bad Water Kills su kirliliğinin önemini tüm dünyaya duyurmayı başardı.
Koç Holding – Ülkem İçin projesi ile engelliler için çocuk parkı, okul yapımı, kütüphane yardımı ve birçok başarılı örneği ile varlığını sürdürüyor.
Arçelik – Eğitimde Gönül Birliği 200 bin öğrenci ve 6 bin öğretmen ile projelerini gerçekleştirdi.
Doğuş Holding – Trafik Hayattır toplumu trafik kurallarına karşı bilinçlendirerek çocukların da arka koltukta oturmasını gerektiğini güzel bir mesajla aktarmayı başardı.
Avon- Meme Kanserine Karşı oluşturulan fonlar ile devlet hastanelerine mamografi bağışlıyor ve aynı zamanda kadınların bilinçlenmesi adına çok büyük başarılara imza atıyor.
Bu gibi projelerde toplum tarafından bilinen markalar hem toplumun sevgisini ve bağlılığını kazanıyor. Bunun en güzel ve bence etkisi olan bir örneği 10 yıldır Arçelik’in Lovemark seçilmesidir. Aynı zamanda doğru ve gerçekten başarıyla gerçekleştirilen projeler çalışanlarının da motivasyon ve bağlılığını arttırıyor.