Amerika’da tüketilen besinlerin yaklaşık üçte biri bal arıları tarafından tozlanır. Ancak bal arılarındaki popülasyon azalması endişe verici seviyelere ulaştı. Yalnızca bir yılda, Nisan 2019 ile Nisan 2020 arasında, bir çalışma Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bal arılarında %43’lük bir koloni kaybı bildirdi.
Pensilvanya Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen yeni bir çalışma, bazıları iklim değişikliğiyle bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere çeşitli değişkenlerin bal arıları üzerindeki potansiyel etkileri hakkında bilgiler veriyor. Çalışmalarına göre ABD’de son beş yıldaki bal arası kolonisi kaybının, öncelikle parazitik akarların varlığı, iklim değişikliğinden dolayı yaşanan aşırı hava olayları, çevrede kullanılmış böcek ilaçları ve ayrıca kışlamayla(arılarda kış bakımı) ilgili zorluklar nedenleri arasında sayılabilir. Araştırmada yeni istatistiksel yöntemler kullanıldı ve ABD’de çeşitli potansiyel bal arısı stresörlerini aynı anda değerlendiren ilk çalışma oldu. Scientific Reports dergisinde çevrimiçi olarak yayınlanan çalışma, arıcılık uygulamalarında öncelik verilmesi gereken birkaç endişe verici alana dikkat çekiyor.
İsviçre’deki Cenevre Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olan çalışmanın ilk yazarı Luca Insolia çalışmanın ne kadar kapsamlı olduğunu şu sözlerle belirtti: ”Bal arıları, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 100’den fazla mahsul türü için hayati tozlayıcıdır ve bal arısı kolonilerinin yaygın kaybı giderek daha fazla endişe vericidir. Önceki bazı araştırmalar, koloni kaybıyla ilgili birkaç potansiyel stres etkenini ayrıntılı bir şekilde araştırdı. Ancak bunlar dar, bölgesel alanlarla sınırlı. Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal düzeyde bildiğimiz tek çalışma, yalnızca tek bir potansiyel stres etkenini araştırdı. Bu çalışma için, birçok büyük veri setini farklı uzamsal ve zamansal çözünürlüklerde entegre ettik ve ABD genelinde koloni ölümleriyle ilişkili birkaç potansiyel stres etkenini değerlendirmek için yeni, gelişmiş istatistiksel yöntemler kullandık.”
İstatistikçiler, coğrafyacılar ve entomologlardan oluşan araştırma ekibi, 2015’ten 2021’e kadar bal arısı kolonileri, arazi kullanımı, hava durumu ve diğer potansiyel stres etkenleri hakkında halka açık veriler topladı. Bu veriler çeşitli kaynaklardan geldiği için, çözünürlükleri hem yer hem de zaman açısından farklılık gösteriyordu. Örneğin hava durumu verileri, yalnızca birkaç mil kare büyüklüğündeki alanlar için günlük veri noktaları içeriyordu. Ancak bal arısı kolonilerine ilişkin veriler bir eyaleti kapsayan bölgede birkaç aylık süreçte toplandı.
Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde coğrafya doçenti olan çalışmanın sorumlu yazarı Martina Calovi, “Verileri hep birlikte analiz etmek için, çeşitli veri kaynaklarının çözünürlüğünü eşleştirecek bir teknik bulmamız gerekiyordu. Bir eyalette sahip olduğumuz tüm hava durumu ölçümlerinin ortalamasını alabilirdik, ancak bu, sahip olduğumuz tüm bilgileri tek bir sayıya indirir ve özellikle anormal değerler hakkında çok fazla bilgi kaybına sebep olurdu. Hava durumu verilerinin ortalamasını almaya ek olarak, verileri birkaç farklı şekilde özetlemek için bir “yukarı ölçekleme” tekniği kullandık. Bu, aşırı sıcaklık ve yağış olaylarının sıklığı da dahil olmak üzere daha fazla bilgiyi tutmamızı sağladı.” dedi.
Araştırma ekibi, bal arısı kolonilerinin yakınlardaki pestisitlerin varlığı, sık sık yaşanan aşrı hava olayları ve hava istikrarsızlığı gibi sebeplerden dolayı ciddi seviyelere düştüğünü tespit etti. Koloni kaybı aynı zamanda bal arısı kolonilerinde üreyen, arıları zayıflatan ve potansiyel olarak onları virüslere maruz bırakan parazitik akarları olan Varroa destructor’ın varlığıyla da ilişkili olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar ayrıca, kayıpların tipik olarak Ocak ve Mart ayları arasında meydana geldiğini, muhtemelen kışlamayla ilgili zorluklarla ilgili olduğunu, ancak bazı eyaletlerin bu modeli izlemediğini de keşfettiler.
Kendisi de bir arıcı olan Insolia, “Sonuçlarımız, bölgesel çalışmaların gözlemlediklerini büyük ölçüde destekliyor ve bu stres faktörleri etrafındaki bölgesel modellerin aslında daha yaygın olduğunu doğruluyor. Bu sonuçlar ayrıca, özellikle havanın değişken olduğu bölgelerde Varroa akarına yönelik tedaviler de dahil olmak üzere, arıcıların bu stres faktörlerini atlatmaya ve kolonilerini korumaya yardımcı olmak için yapabilecekleri eylemler hakkında bilgi veriyor. Arıcılar ayrıca, kolonilerini gıda bulunabilirliğinin yüksek olduğu veya yakındaki böcek ilaçlarından uzağa taşıma stratejilerini veya sık sık aşırı hava olaylarının olduğu belirli mevsimlerde veya aylarda ek gıda sağlamayı düşünebilir.” ifadelerini kullandı.
Araştırmacılar, arıcılık uygulamaları ve koloni kaybı hakkında daha iyi bir çözünürlükte veriye sahip olmanın, sonuçlarının doğrulanmasına ve bal arısı stres faktörlerine daha incelikli bir bakışa olanak sağlayacağına dikkat çekiyor.
Calovi, araştırmaları hakkında şunları söyledi: “Arıcılık uygulamalarını eyalet düzeyinden daha ince bir ölçekte keşfetmek inanılmaz derecede faydalı olacaktır. Birçok durumda, arıcılık dernekleri ve diğer kuruluşlar bu verileri toplar, ancak araştırmacıların kullanımına sunulmaz. Çalışmamızın, bölgesel arıcı dernekleri gibi daha küçük kuruluşlar da dahil olmak üzere, daha ayrıntılı veri toplamanın yanı sıra bu verileri paylaşma çabalarını motive etmeye yardımcı olacağını umuyoruz.”
İstatistik profesörü ve Lloyd ve Dorothy Foehr Huck’ın Penn State Yaşam Bilimleri İstatistikleri Kürsüsü sahibi ve araştırma ekibinin kıdemli bir üyesi olan Francesca Chiaromonte araştırmalarını şu sözlerle yorumladı: “Değişen bir iklim ve Ian Kasırgası -ülkedeki arıların yaklaşık %15’ini ve yiyecek kaynaklarını tehdit eden- gibi yüksek profilli aşırı hava olayları, bal arısı kolonilerinin sönmelerine sebep olan stres etkenlerini acilen daha iyi anlamamız ve bu etkenleri nasıl yavaşlatacağımızı öğrenmemiz gerektiğinin önemli hatırlatıcılarıdır. Sonuçlarımız, arı kolonisinin çökmesinde parazitik akarların, pestisit maruziyetinin, aşırı hava olaylarının ve kışı geçirmenin rolünü vurgulamaktadır. İyileştirilmiş arıcılık uygulamalarını bilgilendirmeye yardımcı olacaklarını ve sorunu daha ince çözünürlüklerde anlamamıza olanak tanıyan gelecekteki veri toplama çabalarını yönlendireceklerini umuyoruz.”