Ekonomik Krizler ve Türkiye

İlk yazım Bretton Woods Antlaşması küresel bir konuydu. Bugün ise Türkiye’yi ilgilendiren bir konuyu anlatmaya çalışacağım. Bu yazıyı tamamıyla benim tahminlerimden, bence böyle gibi cümlelerden oluşmayacak. İlk olarak krizin ne olduğu, hangi türleri olduğunu anlatıp, daha sonra Türkiye’deki geçmiş ekonomik krizleri ele alarak bugünkü durumla kıyas etmeye çalışacağım. Sizlerin de bugünkü şartları düşünerek geçmiş krizler öncesi durumları değerlendirip bir sonuca varmanızı hedefliyorum. Çaylar ve kahveler hazır ise konumuza başlayalım.

İkinci cihan harbinden sonra başlayarak 1990 sonrasında yükseliş kazanan ulusların birbirleri arasında oluşan ekonomik rekabet beraberinde krizleri de kaçınılmaz hale getirdi. Neden diye düşünecek olursak sebebi çok basit aslında. Dünyadaki para sabittir ve bu para eşit dağılmamakla birlikte her ülkede farklı miktarda bulunmaktadır. Bundan dolayı bir ülke parasını arttırmak isterse başka bir ülkeden alması gerekir, bunu da dış ticaretle gerçekleştirmek zorundadır. İşte bu para kazanma hırsı ekonomide tekel ülke olma istediği ekonomik krizlere kapı aralıyor.

Kriz Nedir?

Kelimenin kökeni Latince ve Yunancaya dayanmaktadır. Aynı zamanda sosyal bilimlerde bunalım ve buhran gibi kavramlarla ifade edilmektedir. Sosyal, ekonomik, psikolojik, siyasi her hangi bir konuda ekstrem bir durum yaşanması kriz olarak tanımlanır.

Ekonomik kriz ise: ekonomide aniden ve öngörülemeyen bir şekilde meydana gelen, makro açıdan ülkeleri mikro açıdan firmaları ciddi anlamda etkileyen durumların ortaya çıkmasıdır.

Finansal Krizlere Hangi Durumlar Kapı Aralar?

Bu durumu ekonomist Mishkin’in ortaya koyduğu maddelerle açıklamak istiyorum:

1)Finansal sektör bilançolarındaki bozulma

2)Faiz oranlarındaki artış

3)Belirsizlikteki artışlar

4)Varlık fiyatlarındaki değişmeler nedeniyle finansal olmayan firma bilançolarının bozulması

Mishkin, bu şekilde sıralıyor krize kapı aralayan durumları. Ben de şöyle düşünüyorum ki, bir ülkede bulunan yabancı sermayenin bir anda o ülkenin piyasasından çekilmesi veya kendi ürettiğiniz bir malın diğer ülkelere satılmamasıyla üretiminizin elinizde patlaması sonucu kriz kaçınılmaz olur. Buradan şunu çıkarmalıyız: birileri siyasi gücünü arttırmak, dünyadaki sözünün geçerliliğini arttırmak isterse ekonomiyi iyi okumalı ve bunu iyi kullanmalıdır.

Gelelim kriz türlerine:

Kriz Türleri Nelerdir?

Krizler; para krizleri bankacılık krizleri, dış borç krizleri ve sistematik krizlerden oluşur. Bunları genişletebiliriz ama ana hatları ile bu şekilde kabul edebiliriz. Zaten bu krizler bir birlerini takip ettikleri için kesin çizgiler ile ayırmak çok mümkün olmuyor.

1)Para Krizleri

Bir ülke parasının üzerindeki spekülatif saldırı bir devalüasyonla veya hızlı değer kaybıyla sonuçlanırsa veya merkez bankası fazla miktarda rezerv satmak veya faiz oranlarını ciddi oranlarda yükseltmek gereğiyle parayı korumaya itilirse bir döviz veya para krizi olur. En güzel örneği Asya krizidir. Asya krizini incelemenizi tavsiye ederim, kim bilir belki onun hakkında da yazarız.

2)Bankacılık Krizi

Ticari Bankaların borçlarını vadesinin uzatılamaması veya vadesiz mevduatlardaki ani bir çekme isteğini gerçekleştirememesi çerçevesinde likidite sıkıntısına düşmeleri ve arkasından iflas etmeleri durumunda oluşur. Şahsi fikrim şöyle ki bir bankayı sahibi dışında başkası batıramaz.

3)Dış Borç Krizleri

Özellikle devletlerin dış borçların çevrilmesi ve yeni dış kredi bulma konusunda sıkıntı yaşamaları nedeniyle dış borcun yeni ödeme planlarına bağlanması veya yükümlülüklerin ertelenmesi şeklinde meydana gelir.

4)Sistematik Finansal Krizler

Bir spekülatif atak başladığında ve paranın değerindeki bir değer kaybı ortaya çıktığında, yeni gelişen piyasa ekonomilerinde borç piyasalarının kurumsal yapısı ile ulusal paranın devalüasyon arasında karşılıklı bir etkileşim ortaya çıkar ve sistematik finansal kriz meydana gelir

Türkiye’de Kriz

Evet, kriz nedir ve hangi çeşitleri vardır bunları ele aldık sıra geldi ülkemize, bize. Sizde bilirsiniz ki ülkemiz kriz konusunda tecrübeli bir hale geldi. Ne kadar iyi bir tecrübe bu bilemiyorum tabi. O zaman şimdi sıra Türkiye’de yaşanan krizlere geldi

Bildiğiniz üzere Türkiye’de 1994 ve 2001 krizleri yaşandı fakat bu ikisine girmeden önce 1980 öncesi çeşitli krizlere de genel ve kısa bir bakış yapacağız.

1)1980 Öncesinde Yaşanan Krizler

Türkiye ekonomisi 1980 öncesinde farklı boyutlarda ve yapılarda krizler yaşamıştır. O dönemdeki Türkiye’nin sanayisi ithal ikame içerisindeydi, döviz kur rejimi sabit kur sistemine dayalıydı ve korumacı bir dış ticaret rejimine sahipti.

Türkiye ekonomisi 1980 öncesindeki krizlerde bir bölümü Türkiye dışındaki durumlardan meydana gelmektedir. (1929 Büyük Dünya Krizi,2.cihan harbi, Asya krizi, Rusya krizi vs.) Gerçekçi konuşacaksak bir bölümü de Türkiye’nin yaptığı hatalı ekonomik hamlelerden dolayıdır (1958 devalüasyonu, 1979 devalüasyonu vs). Türkiye’nin bir başına yaşadığı ekonomik krizlerde genellikle de Türk parası değer kaybetmiştir. Her ne kadar bir çok önlem alınsa da ekonomideki dışsal etkilerin içsel krizleri tetiklemesi bir türlü engellenememiştir. Bunun sebeplerini girişte belirtmiştik.

2)1994 krizi

Takvimler 1994 yılının ocak ayının ilk günü göstermesi ile başlayan ve aynı yılın nisan ayının başlarına kadar olan dönemde Türk lirası dolar karşısında ciddi değer kaybı yaşamıştı. Merkez bankamız bu değer kaybını engelleyebilmek için ciddi miktarda döviz satarak döviz rezervlerinin yarısından fazlasını kaybetti. Bir yıl önce gecelik faiz oranları %70 iken 1994 de bu orana %700’e kadar yükselmişti. Bu dönemde borç dahi alamayacak duruma geldik. Bu zamanda piyasalardaki baskı endeksi 0.5’lerden 2.0 seviyesi geçmiş duruma gelmiştir. Enflasyon değerleri 66.0 dan 106.3 seviyelerine kadar yükselmiştir. Peki bu artışlar neden?

1970’lerin sonlarında olduğu gibi 1980’lerin de sonlarına doğru ekonomi tıkanmaya başlamıştı. Bu tıkanmayı giderebilmek için ortaya koyulması gereken ekonomik istikrar programları ortaya konulamamıştır Bunun da sebebi döviz sorunlarının giderildiğinin sanılmasıdır. Halbuki gördüğünüz üzere bu durum giderilememiştir. Bunun sonucunda 1994 krizi kaçınılmaz olmuştur. Geç de olsa 5 Nisan 1994 yılında istikrar programı açıklanmıştır. Bunlar:

1) Ek vergi alınarak kamu gelirlerinin artırılması

2) Bütçe kısıtlamalarına gidilmesi

3) PSBR’nin düşürülmesi

4) TL’nin dolar karşısında değer kazanmasının önlenmesi

5)Enflasyonun çok üstünde bir faizle kağıt satılması ve zamanla bu faizin düşürülmesi(hazine borçlanmasını çekici hale getirebilmek için)

Bu önlemlerin tek amacı enflasyonun makul olan değerlere düşmesiydi. Gerçekten de belli hedeflere ulaşıldı. Fakat bu hedeflerdeki belli başarı uzun sürmemiştir çünkü bu hedefler o kadar sistemli takip edilmemiştir. Dönemin siyasi iktidarının da konumu önemlidir, çünkü dönemin halkı iktidara karşı çok güvensiz hareket etmiştir. Aslında bu kadar karışık ve detaylı anlatmaya gerek yok: 1994 krizinin ana teması ilk olarak sıfır denilecek kadar az ihracat ve sıfır üretim ve daha da önemlisi ekonomi yöneticilerinin halk ile gereken güveni ve istikrarı oluşturamamasından kaynaklanmıştır. Bu krizden almamız gereken mesaj ise ilk olarak ekonominin dışa bağımlılığını sıfıra indirmek ve yöneticilerin de halkta ekonomik güven duygusunu oluşturmasıdır.

3)2001 Krizi

Asya krizi ve 1998 Rus krizleri ilk başta her ne kadar kendi içinde durumlar olsa da düzleşen ve küreselleşen dünyada oluşan ortak piyasalardan dolayı bir yerdeki sıkıntı eninde sonunda diğer yerleri de etkiler duruma geliyor. Türkiye bu krizlerden ilk başta etkilemese de daha sonra etkilemiştir. Dışarıda bunlar olurken içerideki durumlar da o kadar iç açıcı değildi. Enflasyon %70’e kadar yükselmişti. Cari işlem açığı yüksek seviyelere çıkmış ve milli gelirin yüzde 4.9’una ulaşmıştı. Bu oluşan sıkıntıların ana sebebi ilk olarak Türkiye’deki siyasi krizlerdi. Daha sonra yurt içi sermaye çıkışının bozulması ayrıca bir çok Türk şirketinin batması, ciddi anlamda faiz oranlarının yükselmesi ve 1999 Marmara depremi de bu krizin önemli nedenlerinden biridir. Depremin etkilemesinin nedeni Gebze ve Marmara’daki üretimin ciddi mahiyette düşmesi hatta olmaması kadar gerilemesidir.

Bu krizin sonucunu hepimiz çok yakınlarımızdan biliyoruz. Krizi en iyi anlatanlar yaşayan babamız annemiz ve akrabalarımızdır. Bir de onlardan dinlemenizi tavsiye ederim

Peki bugün?

Bu yazıda haddimi aşmak istemiyorum çünkü alanında o kadar iyi insan varken işletme 1.sınıf öğrencisinin kanaatleri ne kadar doğru olur bilmiyorum. Fakat toparlamaya çalışacağım.

Şöyle ki; dünya her geçen gün bir miktar daha bireyselleşiyor bu da ülkeleri bencilleştiriyor ve her ne kadar dünya küreselleşse de ülkeler birbirlerine çizgilerini net bir şekilde çizmiş durumda. Avrupa birliğini dağılması, Almanya’da nazi partisinin meclise girmesi, Hollanda’da yaşanan olaylar dünyanın bencilleştiğini göstermektedir. İşte şu anki konjonktür ekonomik krizlerin yaşanmasına çok müsait bir durum. Her ülke anlık olarak kendi çıkarlarına göre hareket etmekte ve bu da anlık olarak yeni dostlukların ve yeni düşmanlıklarını kurulmasına vesile olmaktadır. O zaman bu durumda Türkiye’ye ne düşer? Madde madde yazmak gerekirse:

1)Kesinlikle ekonomik istikrarsızlık ve ileriye dönük şüpheler giderilmeli

2)Halkın milli gelir seviyesi iyi bir dengede tutulmalı

3)Enflasyonun çizgisini anlık iyi kontrol edilmeli

4)Dış ticaret açığımızı ilk aşamada azaltılıp daha sonra kapatılabilmeli

5)Üretim arttırılmalı

6)Bu kaygan zeminde devlet tüm toplumu kenetlemeli

7)Şirketler yatırımlarını kontrol etmeli ve devlet ile gerekli ilişkiler kurularak uluslararası pazarda rekabet edilebilmeli

8)Döviz rezervleri kontrol edilmeli anlık durumlarda dengeler sağlanmalı

9)Geçmiş kriz tecrübeleri iyi değerlendirilmeli

10)Her şeye ve herkese karşı bir ve beraber olunmalı

Evet kısaca genel çerçevede bunları yerine getirmeliyiz. “Ekonomik Krize mi Gidiyoruz?” sorusunun cevabını ben değil sizler bu yazıyı okuyup, geçmiş krizleri değerlendirip, bugünkü realite ile karşılaştırıp vermelisiniz.

PAYLAŞ
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnsan Kaynakları Yönetimi alanında yüksek lisansımı tamamladım. Perakende ve üretim sektörlerinde farklı şirketlerde İnsan Kaynakları Profesyoneli olarak çalıştım. Daha sonra global bir danışmanlık şirketinde İnsan Kaynakları Danışmanı olarak İnsan Kaynaklarının tüm süreçlerinde farklı sektördeki şirketlere danışmanlık verdim. Şuanda bir perakende şirketinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak kariyerime devam ediyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here