ister yönetici olun isterseniz de çok değerli bir çalışan. Siz nasıl açıyorsunuz her yeni günde kendi perdelerinizi? Etrafınıza ne kadar neşe, enerji ve umut saçıyorsunuz? Hedeflerinize, ne kadar ruh, anlam ve ortaklık katıyorsunuz?
Kişisel Gelişim Uzmanı ve Yaşam Koçu Mehmet Y. Özel, “Etimoloji ya da köken bilimi dediğimiz şey, bir dildeki sözcüklerin kökenlerini ve bunun bir gereği olarak o dilin diğer dillerle ve o dili konuşan toplulukların geçmişten bugüne diğer topluluklarla olan kültürel ilişkilerini araştırır. Yani sözcüklerin geçmişlerine, nereden ve nasıl geldiklerine odaklanır” dedi.
Kumpanya kelimesinin kökenini anlatan Özel, sözlerine şöyle devam etti: “Sanırım, emekli de olsa çok donanımlı bir edebiyat öğretmeni olan babam beni çok etkiledi bu konuda, çocukluğumdan bu yana. Böyle bir çalışmanın içindeyken, geçenlerde “company” kelimesine odaklandım ve karşıma şunlar çıktı:
Latince kökenli “com” yani birlikte, ortak ile yine aynı kökenden “panis” yani ekmek yan yana geldiğinde “company” haline geliyor. Aslında tam olarak otantik anlamı da bir ekmeği paylaşan insanların oluşturduğu topluluk oluyor. Böylelikle, Türkçe’mize hemen hemen birebir şeklinde geçmiş bir kelimeden de bahsedebiliyoruz: Kumpanya.
Türk Dil Kurumu da kumpanya kelimesinin anlamını “aynı görüşü paylaşan, aynı eylemi yapan kimseler topluluğu” olarak açıklıyor. Peki günümüzde, kumpanyalar yani şirketler aynı görüşleri ne kadar paylaşıyor, sahip çıkıyor? Ya da ne kadar sık aynı yani diğerlerinin de yaptığı, inandığı eylemlerin peşinde koşuyor?
Aynı görüşlerden bahsedebilmek adına, daha çok duygu ve anlam birliğinden söz etmemiz gerekiyor. Yani, tepe veya bölüm yöneticilerinin akıllarındakini, bildiklerini çalışanları ve ekip arkadaşları ile daha çok, daha anlamlı bir şekilde paylaşabilmelerinden.
Kumpanya ruhunu yaşatan en önemli unsurlardan birisi etkili bir takım olabilmektir. Motivasyon üzerine kitaplar yazan, konuşmalar yapan Chris Widener’a göre, hepimizin hayatımızın her anında, rollerimiz değişse de aslında her zaman (küçük veya büyük) bir takımın parçasıyız. Ailemiz, çalışma arkadaşlarımız, üyesi olduğumuz sosyal gruplar da aslında tam anlamıyla birer takımdır ve biz her bir takımda farklı farklı roller/sorumluluklar üstleniriz.
Takımdaki herkesin birbirini hep daha iyiye, daha etkili olabilmeye doğru cesaretlendirmesi, ulaşılabilecek en iyi sonucu almak için desteklemesi “kumpanya ruhunun” olmazsa olmazlarından birisidir. Böylesine bir ruhla, adanmışlık ve katkı ortaya koyan takımların, duygu birliği ve başarı seviyesi anlamlı bir şekilde yükselir. Hedef birliğinin altında duygu birliği çok daha sağlam bir tuğla olarak kendini gösterir.
Tarihe şöyle bir baktığınızda, tüm sıra dışı başarılar, kumpanya ruhuyla mücadele eden takımlar aracılığı ile elde edilir. Kumpanyanın “duygu ve hedef birliğini” benimsemeyenlerin o takımda hiç işi yoktur. Kumpanya veya takımdaşlık, insanların zorunlu olarak tercih ettiği bir yer değil bilakis adanmışlıktan, ruhtan yola çıkılan gönüllü bir buluşma noktasıdır. Böylesine güçlü bir buluşma, pozisyonları veya güçleri ne olursa olsun o takımın üyeleri arasında görünmez ve güçlü bağlar örer.
Zordur, kumpanya ruhunu, aile ruhunu ve paylaşmak ruhunu bulmak. Ya da böyle bir ruhu bulduğunuzda onu korumak, onu daha yukarılara taşımak “elele daha güzel” şeyler yapmak. Ülkemizden hiç de ticari olmayan iki önemli, iz bırakan örneği daha var böyle bir ortaklığın: Hababam Sınıfı ve Hisseli Harikalar Kumpanyası…
Hatırlıyor musunuz kumpanyanın o meşhur açılış şarkısındaki sözleri:
“Hisseli harikalar kumpanyası / açıyor perdesini açıyor / harikalar kumpanyası burası / herkese neşe saçıyor…”
İster yönetici olun isterseniz de çok değerli bir çalışan. Siz nasıl açıyorsunuz her yeni günde kendi perdelerinizi? Etrafınıza ne kadar neşe, enerji ve umut saçıyorsunuz? Hedeflerinize, ne kadar ruh, anlam ve ortaklık katıyorsunuz?
Sosyal ilişkilerde veya şirketlerde, kumpanya ruhu adına emek, duygu ve adanmışlık ortaya koydukça, hedef birliğinden, ilerlemeden çok daha rahat bahsedebiliriz. Ancak, sahici ilişkiler kurdukça kumpanyaların hakkını verebiliriz. Bir duygu birliği olmadıkça, ne kadar parasal ödül olursa olsun, çalışanlar kendilerini yaptıkları işe kolay kolay adamazlar.
Bir Afrika atasözünün söylediği gibi:
“Hızlı gitmek istiyorsan, yalnız git. Uzaklara gitmek istiyorsan, birlikte…”