Kurnaz Hırsızlar: Türkiye’nin Ünlü Dolandırıcıları

Asayiş hırsızlık bürosu polislerinin bir sözü vardır. “Hırsızın aptalı gaspçı, kurnazı dolandırıcı olur.” Ben de bugün ki yazımda ülkemizdeki kurnaz hırsızlardan bahsedeceğim. Nasıl kurnazlık (düzenbazlık) yaparak binlerce kişiyi dolandırdıklarını, ne kadar para kazanıp nerelere kaçtıklarını ve en sonunda ne hallere geldiklerini anlatacağım.  O zaman hiç lafı dolandırmadan direkt şu kurnaz hırsızları anlatmaya başlayalım.

SÜLÜN OSMAN

1923 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ziya Osman Sülün, tarihimizin en popüler dolandırıcısıdır. Henüz daha 25 yaşındayken Fatih’te tuttuğu evin sahibini dolandırarak ilk işini gerçekleştirdi. Özellikle 1950 ve 1960’lı yıllarda namını tüm Türkiye’ye yayan Sülün Osman; Taksim Meydan’ını, Galata Kulesi’ni, saat kulelerini, vapurları, tramvayları daha aklınıza gelmeyecek birçok kamu malını köyden şehre yeni gelmiş saf vatandaşlara kimi zaman satarak kimi zaman kiralayarak insanları dolandırıyordu. Sülün Osman’ın bunu nasıl yaptığını anlatmadan gelin önce dünyada hiç böyle bir olay olmuş mu ona bakalım. 

1925 yılında Fransa’da bir gazetede Eyfel’in bakımı çok pahalı olduğu için yerinden sökülüp satılması ile alakalı gazetelerde yazı çıkıyordu. Viktor Lustig ise herkes gibi bu haberi okuyup geçmiyor, aklına bir fikir geliyor ve uygulamaya geçiyordu. Lustig, altı büyük tüccara kendisini bir devlet görevlisi olarak tanıtıyor. Ve Eyfel Kulesi’nin yıkılacağını böylelikle demirlerinin satışa çıkarılacağını anlatıyordu. Bu durumun anlaşılmaması için bu altı tüccar ile Paris’in en lüks otellerinin birinde toplantı gerçekleştiriyor. Ve her bir tüccarı lüks araçlar ile aldırıyordu. En sonunda Lustig hedefine ulaşıyor ve Eyfel Kulesinin demirlerini bu altı tüccara satıyor. Sonrasında 24 saat içinde hemen ülkeyi terk ediyor. Bu altı tüccar kendileri ile alay edilebileceği için utanıp Lustig hakkında suç duyurusunda bulunmuyordu. Bundan yüz bulan Lustig, ikinci kez Eyfel’i satmaya deniyor ve tekrardan başarılı oluyor. Ama bu sefer polise şikayet ediliyor fakat Lustig çoktan ABD’ye kaçmıştı. Ne kadar ülkeden kaçsa da en sonunda 1934 yılında yakalanıyor. Bugün Avrupa’da Lustig’i kime sorsanız “Dolandırıcılar Kralı” olarak bilir. Şimdi yerli Lustig’e yani Sülün Osman’a geri dönebiliriz.

Sülün Osman da Lustig’e benzer şekilde birçok kamu malını sattığından bahsetmiştik, peki bunu nasıl yapıyordu? Öncelikle Sülün Osman, “İstanbul’un taşı toprağı altındır” diyerek şehre göçen saf köylüleri hedef alıyordu. Boğaz Köprüsü’nün kendisinin olduğu ve her geçen arabadan para aldığını söyleyip Boğaz Köprüsü’nü satmıştı. Hatta bu olaya “En Büyük Şaban” filimde yer verilmiştir.

Boğaz Köprüsü’nün dışında Dolmabahçe Saat Kulesi’ni, “Bu saat benim, insanlar bu saate bakarak saatlerini ayarlıyor ben de bunun karşılığında para alıyorum ama artık çok yoruldum satmak istiyorum.” diyerek saf insanlara satıyor. Aynı şekilde Taksim Meydanı’nı, İzmir Saat Kulesini satmıştı. Bir gün Galata Kulesi’ni satarken yakalanan Sülün Osman hakimin karşısına çıkınca “Kusura bakmayın hakim bey memlekette bu kuleyi satın alacak eşekler oldukça ben bu kuleyi satarım” demiştir.  Birçok kez serbest kalan ve tekrar yakalanan Sülün Osman en sonunda yine yakalanıp hakim karşısına çıkarılmış ve kendisini savunmak için “Ben hiçbir masumu kandırmadım hep beni dolandırmak isteyenleri dolandırdım” demiştir. Ve bununla da kalmamış 1962 yılında cezaevindekilere “Alınteri İle Yaşamak” başlığı ile konferans bile vermiştir.  Birçok filime konu olmuş Sülün Osman, bir de Aziz Nesin’in Fil Hamdi kitabına konu olmuştur. En sonunda yaşadığı otelde hayatını kaybetmiş ve adını Türk tarihinin en büyük dolandırıcısı olarak kazımıştır.

BANKER KASTELLİ

Seksenli yıllarda kendisinden çokça söz ettiren Abidin Cevher Özden, 1933 yılında Trabzon’un Sürmene İlçesinin Kastel köyünde dünyaya gelmiştir. Ve 1980li yıllarda kendisine verilecek Kastelli lakabını da köyünün isminden dolayı almıştır. Peki, Kastelli ne yaptı da adını tarihe kurnaz hırsız olarak bıraktı? Memur maaşlarının bir kısmı olarak verilen devlet bonolarını paraya çevirerek parayla oynamaya başlamıştı fakat devlet, bonoların parasını vermeyince Kastelli batmıştı. Kastelli’nin yardımına 24 Ocak tarihinde alınan ekonomik kararlar yetişti. Bildiğiniz gibi 24 Ocak 1980 kararları ile beraber Türkiye serbest piyasa ekonomisine geçmiştir. Türkiye’nin serbest ekonomiye geçmesi ile birlikte bankerlik furyası başlamış ve bankerlerin sayısı 1000’e kadar ulaşmıştı. Fakat bu bankerlerin en büyüğü Banker Kastelliydi. İnsanlara kısa vadede yüksek faizli menkul değerler alır satardı.  “Güven tecrübe edilmez, tecrübende doğar” diyerek kendi reklamını yapan Kastelli geniş kitlelere ulaşmak için de birçok televizyon reklamı yaptırmıştır. Bu reklamlarda Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora gibi ünlüleri oynatarak insanların güvenini sağlamıştı.

Banker Kastelli böylelikle 550 bin kişinin toplam 150 milyar Türk Lirasını toplamış ve işletmişti. Kastelli için her şey çok iyi gidiyor ve herkes Kastelli’yi konuşuyordu. Fakat bankalar artık mevduat sertifikası satmayı bırakmıştı ve bu durum diğer bankerler gibi Kastelli’nin de sonunu hazırlamıştı. Bankaların mevduat sertifikası satmayı bıraktığını önceden duyan Kastelli hemen Tunus’a kaçtı. Bu durumları gazeteden haber alan halk ise hemen banker Kastelli’den paralarını almak için şubelere gitti fakat orada kimse yoktu. Bu kuyruk gazetelere “Kastelli Kuyruğu” olarak yazılmıştı. Fakat çok geçmeden Banker Kastelli Tunus’ta yakalandı ve tutuklandı.

255 gün cezaevince kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Vatandaşlardan alınan paraları ise devlet ödememişti. Kastelli serbest kaldıktan sonra hiçbir şekilde hayatı düzene girmedi, ne iş yaptıysa tutunamadı ve battı. 2 Haziran 2008 yılında silahla başına ateş ederek intihar etti.

La Casa De Titan: Kenan Şeranoğlu 

Yukarıda anlattığım iki dolandırıcıya göre çok daha farklı bir yol izleyerek Türkiye’de 16 bin kişiyi dolandıran Titan lakaplı Kenan Şeranoğlu, aslında hepimizin yakından tanıdığı bir isimdir. Son zamanlarda yeniden yeni bir iş sistemi ile gündeme gelmeye başlamıştır. Ama biz bu yazımızda onun yeni iş sistemini değil de 16 bin kişiyi nasıl dolandırdığını anlatacağız. Kenan Şeranoğlu nam-ı diğer Titan Kenan lakabını 16 bin kişiyi dolandırmayı başardığı Titan Saadet Zinciri sisteminden almıştır. 1990’lı yıllarda faaliyet gösteren Titan Sadet Zinciri, Ponzi oyunu olarak da bilinen bir dolandırıcılık sistemidir. Peki, nasıl işliyordu bu saadet zinciri? Öncelikle sisteme dahil olabilmeniz için 2400 Alman Markı ödemeniz gerekiyordu. Karşılığında ise size bir Network Marketing eğitimi veriliyor ve zincire dahil ediliyordunuz. Peki asıl soru şu 2400 mark ödediğim bu sistemde ben nasıl kazanacağım? İşte Titan Kenan ve ekibi size sisteme dahil edeceğiniz her üyeden alınacak 2400 marktan prim alacağınızı ve sizin sisteme dahil ettiğiniz her bir kişin sisteme dahil edeceği kişiden de prim alacağınız vadediliyordu. İşte bu sisteme girebilmeniz ve kazanabilmesiniz için Titan Kenan’ın ekibine 2400 Mark vermeniz yeterliydi. Sistemin sizi dolandırdığını anlamamanız için yöneticiler sürekli lüks otellerde toplantılar yapıyor, lüks geziler düzenliyor ve size kendinizi özel hissettiriyordu. Ta ki 1997 yılında Kenan Şeranoğlu, 31. Yaş gününü İzmir Hilton Oteli’nde kutlayıp buradaki lüks ve şatafat medya yansıyıncaya ve bazı üyelerin dolandırıldığını anlamaya başlayıp dava etmesi ile Titan Kenan’ın saadet zinciri kopmaya başladı. Titan Kenan’ın ekibine soruşturmalar başlayınca 385.700 Mark yurt dışına kaçırılırken polis tarafından yakalanılıyor ve Titan Kenan 25 yıl 10 ay hapis ve 234 milyon 626 bin 798 lira para cezasına çarptırılmıştı. Titan Kenan’dan geriye bizlere  İzmir Hilton Oteli’ndeki o meşhur dansı kalıyor.

JET FADIL

1956’da Siirt’te doğan Fadıl Akgündüz 90’lı yılların sonu ve iki binli yılların başında çok meşhur olmuştur. Her alanda şirketler kurarak insanların dikkatini çekmek için elinden geleni yapan Fadıl Akgündüz kurduğu şirketlerden dolayı Jet Fadıl olarak anılmaktadır.  Hiçbir sektörü boş bırakmadan her sektörde şirketler kuran Jet Fadıl ilk olarak 1987 yılında Jet Sürücü Kursu’nu kurarak iş dünyasına atılıyor. Sürücü Kursunu işletmeye devam ederken Didim Akbük Körfezi’nde Caprice Otel kuracağını söyleyerek Türkiye Kalkınma Bankası’ndan kredi çekiyor. Fakat Jet Fadıl ne bankaya söylediği gibi bu oteli kurmuş ne de bankaya 5.3 Milyon TL krediyi ödemiştir.  Hakkında işlem yapılmaya başlansa da banka Jet Fadıl’dan 30 senedir bu borcu alamamaktadır. Jet Fadıl, ilk icraatı ile yetinmemiş daha sonra “evsizlere ev” sloganıyla Jet Kent Siteleri projesini başlatmıştır. Daha proje temeli atılmadan Almanya’daki Türk vatandaşlardan 5 trilyon TL para toplamış ama söz verdiği sürede bitirmemiş ve iki yıl geciktirmiştir. Jet Fadıl’ın bu 2 yıllık geciktirmesinden dolayı 661 ayrı kişi Fadıl için suç duyurusunda bulunmuştur. Site projesi devam ederken lakabının hakkını veren Jet Fadıl boş durmamış ve Malezya’nın yerli otomobili olan “Proton”un Türkiye distribütörü olmuştur.  Toplam 6 bin kişi ile araba satış sözleşmesi yaptığı halde arabaları teslim etmemiştir. Ayrıca yukarıda bahsettiğim Jet Kent Sitesinden ev alan herkese bu arabalardan bir tane hediye edeceğini söylemiş fakat tabi ki de kimseye bu arabaları teslim etmemiştir. Teslim etmemesi bir kenara arabaların dağıtım ve trafik izni dahi yoktur.

Tüm bunları yapmışken durmak bilmeyen Jet Fadıl, 1998 yılında 10 şirketi içinde barındıran Jetpa Holding’i kurmuştur. Fakat bu 10 şirketin altısında çalışan bir kişi bile olmadığı daha sonraları maliye bakanlığı tarafından tespit edilmiştir. Jet Fadıl’ın yaptıkları tabi ki bunlarla sınırlı değil. 2000 yılında İmza ismini verdiği Türkiye’nin ilk yerli arabasını yaptığını söyleyerek bu arabanın lansmanını gerçekleştirdi. 2002 yılında da satışa başlayacağını söylese de ortada hiçbir araba söz konusu dahi değildi.

Jet Fadıl’ın bu akıl almaz hızına mahkeme artık bir dur demek için
tutuklama kararı çıkarmıştı. Fakat Jet Fadıl 2000 yılında 2.5 yıl gelmemek üzere
ülkeyi terk etmişti.

Almanya, ABD ve İsviçre’de 2.5 yıl kaçak hayatı süren Fadıl Türkiye’ye 2002 yılında dönmüş ama tutuklanmamıştı. Çünkü 2002 seçimlerinde Siirt bağımsız milletvekili seçilmiş ve dokunulmazlık almıştı. Jet Fadıl kurtulduğunu sanıp derin bir nefes alsa da YSK’nın Siirt’teki seçimleri iptal etmesi ile vekilliği düşmüş ve tutuklanmıştı. 2003 yılında girdiği cezaevinden 15 ay sonra kefaletle kurtulmuştu.

ÇİFTLİK BANK’IN TOSUNU

Geldik son kurnaz hırsızımıza. Herhalde dolandırıcılar ile ilgili bir yazı yazıp çiftlik bankın tosunu olarak bilinen Mehmet Aydın’ı yazıya dahil etmeseydim olmazdı. Son zamanlardaki en büyük dolandırıcı olan Mehmet Aydın tüm dolandırıcıları bile şaşırtacak derecede büyük bir vurgun gerçekleştirdi. Halkın Tosun diye tanıdığı Mehmet Aydın çok genç yaşta bu büyük dolandırıcılığı nasıl yapmıştı? İlk olarak Ağustos 2016’da Çiftlik Bank isimli bir oyun kurdu. Herkes bu oyunu indirebiliyor ve oynayabiliyordu. Oyunun temelinde ise farklı altın değerlerinde çiftlik hayvanları satın alabiliyordunuz. Fakat bu hayvanların ömürleri 365 gündü ve bu hayvanlar için yem ve depo masrafı yapılması gerekiyordu. Bu ihtiyaç duyulan yem ve depoyu satın alabilmeniz için ise yine çiftlikbank tarafından kurulan Papara dijital para sistemi üzerinden ödeme gerçekleştiriyordunuz. Oyun tarafından size, bu hayvanların ülkemizin farklı coğrafyalarında açılan çiftlikler et ve süt üretimi yapan tesislerde hayata geçirildiği söyleniyordu. Bununla da kalmayıp bu tesislerde üretilen ürünlerin belirli bayilerde ve marketlerde satıldığı iddia ediliyordu.

Ve insanların satın aldığı bu hayvanlardan
en az %100 kar elde edileceği söylenmişti. Fakat günün sonunda hiç böyle bir
sonuç ortaya çıkmadı.  Birçok ünlü
oyuncuyu işin içine dahil ederek reklamlarında oynatan Tosun çok başarılı reklam
filmleri gerçekleştirerek halkın güvenini müthiş derecede elde ediyordu. Halka
verdiği bu güven sayesinde Tosun 78 bin kişiden toplam 511.7 milyon para
topladı. Fakat bazı vatandaşların durumu anlamaya başlaması ile birlikte dava
edilen tosunun bütün sistemi çökmüştü. Hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştı
fakat diğer dolandırıcılar gibi o da çoktan kaçmıştı. Ve hala kırmızı bültenle
aranan tosun daha bulunamadı.

PAYLAŞ
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnsan Kaynakları Yönetimi alanında yüksek lisansımı tamamladım. Perakende ve üretim sektörlerinde farklı şirketlerde İnsan Kaynakları Profesyoneli olarak çalıştım. Daha sonra global bir danışmanlık şirketinde İnsan Kaynakları Danışmanı olarak İnsan Kaynaklarının tüm süreçlerinde farklı sektördeki şirketlere danışmanlık verdim. Şuanda bir perakende şirketinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak kariyerime devam ediyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here